Bölüm 61: Gitmek yahut Kalmak

 

Önceki | İçindekiler| Sonraki Karakter Tab.

Keyifli okumalar.


---------------


Büyük Zhou’nun kuruluşundan bu yana geçen yüzyıl içinde, Sun Yunchun tarihin tartışmasız en bahtsız İmparatoru olmuştu.


İktidarının ilk gününde, ne Atalar Tapınağına saygılarını sunmuş, ne bir tören yapılmıştı, devlet memurları tepki dahi verememiş ve üstüne oturduğu Ejderha Tahtını ısıtamamıştı bile, ki Beijiang’ta acil bir askeri meselenin vuku bulduğu malumatını alıverdi. 


Bunu hemen müteakip, eski komşuları tıpkı eşek arısı sürüsü gibi hep birlikte dışarı fırladı.


Wuluohou, Liangkou Geçidinde kumpas düzenledi. Kelie klanı, Büyük Zhou’nun kuzeydoğu vasal devleti olan Balhae ulusu ile ittifak kurdu ve, Ping ve Ji Eyaletlerine saldırmak için güçlerini birleştirdiler. Tatarlar geçen yıldan derslerini almışlardı ve bir kum fırtınası biçiminde geri döndüler, hatta Tong, Yu ve diğer bölgeleri işgal ederek Kuzey Yan’ın Yuan’daki batı sınırına kadar ulaştılar. Demir Süvari çift taraflı bir baskıya maruz kaldı, savaş durumları kritikti. 


Mayısın üçünde, Ji Eyaleti olağanüstü hale geçti.


Mayısın beşinde, Ji Şehri ele geçirildi, ve Ping’de olağanüstü hal ilan edildi. Kuzeybatıdaki Tong ve Yu bölgeleri, Kuzey Yan’dan yardım talep etti.


Mayısın on ikisinde, Ping Şehri ele geçirildi, ve oranın baş Generali Su Prensi savaşta öldü. Komşu iller ve ilçeler hainleri geri püskürtmek için güçsüzdü ve nöbet tutan yetkililer düşmanın gölgesini gördükleri anda teslim oldu. Saldıran ordu artık başkentten yalnızca bin mil uzaktaydı. Bunun üstüne, düşmana karşılık vermek için ön cephede olması gereken Tang Eyalet ordusu, şu anda şehrin dışındaki üslerle karşı karşıyaydı zira, Sun Yuhchun’un tahttan zorla indirilmesine yardım etmek amacındaydılar. 


Mayısın on üçünde, Ning Eyaletinin ordusu iltica etti ve kuzey batının savunma hattı kırıldı.

ÇN: Vatan elden gidiyeee


Tatarlar ve Jhe, Doğu ve Batıdan başkente doğru ayrı ayrı baskı yaparak birlikte çalıştılar. Demir Süvari ortaya alınarak neredeyse izole bir ada haline geldi. Mahkemede kaos hakimdi; İmparatorun aslında kim olması gerektiğine dair kararı bile vermeyi unuttukları gibi, ordu levazımlarını toplamak ve savaş hazırlıklarını kontrol etmek de akıllarından çıkmış olabilirdi. 


Mayısın on beşinde, Fu Shen gece gündüz dörtnala koşturdu ve en sonunda Yan Şehrinin dışındaki büyük karargaha yetişti. 


Kampı koruyan asker onu gördüğünde neredeyse ağlayacaktı. Fu Shen telaş içinde yaptığı yolculuktan dolayı bitap düşmüştü, onu avutmak için elini kaldırmaya bile dermanı yoktu ve içine oturmak için rastgele bir çadır buldu. “Bana bir bardak su dök ve kampta hangi general varsa çağır yanıma gelsin.” Dedi kısaca. 


Emriyle asker oradan ayrıldı. Fu Shen eline geçen bu boş zamandan, gözlerini dinlendirmek ve bir yandan da bacaklarını germek için faydalandı. Baldırı ve aşağısını hissetmiyordu, tüm kemikleri gevşemiş gibi görünüyordu. Beti benzi atmıştı ve kol yenini rastgele sallaması iki tael kiri tozu temizleyebildi.

ÇN: Tael Çin ve doğu Asyada bir ağırlık birimi. Bir tael; 50 gram.


Güney batıdayken, Jin Prensinin İmparatoru tahttan feragata zorladığını ve sonra da tahtı ele geçirdiğini işitti, ancak şaşkına dönmeye zaman kalmadan, olayın hemen ardından Liangkou Geçidi pususunun haberini aldı. O vakit artık oturduğu yerde duramayacak haldeydi fakat Duan Guihong, bu meselenin her zamanki süregelen rahatsızlıklardan olabileceği için daha fazla haber alana kadar beklemesini ısrar etti. Fu Shen’in duyduğu ikinci şey, Wuluohuo’nun sinsi saldırılarını başlatmak için doğu incileri teslim etme durumunu kullandıkları idi. Lakin, hemen, evlendiği o sene Yu Qiaoting’in getirdiği kan bulaşmış inci kutusunu anımsadı. 


Bu açıkça Jhe’nin, onun kapısına gönderdiği bir provakasyondu. Barbarların kötü kalbi asla ölmemişti. Bunu çok önceden tasarlamışlardı. 


Duan Guihong onun huzursuzluğunu fark etmişti ve konuşmaktan kendini alamadı. “Kağıt üzerinde Kuzey Yan’ın Komutanısın, ancak askeri meseleler çoktandır devredildi. Gökler çökse onu kaldıracak bir lideri vardır; nasıl bir bacak yaralanman olduğunu unuttun mu? Geri gitmek ne işe yarayacak? Ön cephelere gitmeyi ve düşmanı bizzat öldürmeyi mi planlıyorsun?”


“Sırf kırık bacaklarımı gündeme getirmeye lüzum yok.” Fu Shen ateşini bastırdı, yüzü duygudan yoksundu. “Şayet tek bir nefesim bile kalsa, yine de kalkar ve sürünerek dönerdim. Onlar benim asker yoldaşlarım. Prens, amcam ve babam kalbinde nasıl bir ağırlığa sahip ise, Kuzey Yan’daki kardeşlerim de benim için öyle.”


Duan Guihong bir anlığına duraksadı. “Gitmek istiyorsan git.” Dedi kısa süre sonra. “Lakin ben, Büyük Zhou Hanedanlığına karşı bir saç teli kadar umursama göstermeyeceğim. Jingyuan, Kuzey Yan bir gün çaresiz bir duruma düşse bile, güney batı destek kuvvet göndermeyecek. Bunu iyi düşün.”


Fu Shen soğuk bir şekilde, “Başından beri senden bunu beklemiyordum.” demiş, ona bakmak için gözlerini kaldırmıştı. “Sen sadece kendi küçük toprak parçana iyi bak, Prens.”


Güneybatıdan Kuzey Yan’a koşarken, yıldızlar ve ay tarafından örtülmüş, gece gündüz atını mahmuzlamış ve kalbini dizginlemişti. 


Orta Ovaları geçtiğinde, Ping Eyaleti çoktan ele geçirilmişti ve Su Prensinin öldüğü haberi yayılmıştı. Nefesi sekteye uğradı ve az daha atından düşüyordu, içinde uçsuz bucaksız bir keder vardı. Boğazında keskin, tatlı bir tat vardı, ki sonrasında aniden bir ağız dolusu yüreğinin kanını kustu.


O zamanlar Fu Tingxin ağır bir kuşatmada yerleşerek, gücünü tüketmekten savaşta öldüğünde, Su Prensi tüm hayatı boyunca bir zevce almamıştı ve Ping Eyaletinin kendisine verilmesini istemişti. Kuzey Yan garnizonu ve sınıra en yakın yerdi orası. Bu yıllar içinde Fu Tingxin’i unuttuğu tek bir gün bile olmamıştı.


Şimdi, hem Tanrı hem de insanlar tarafından yıllarca ayrı kaldıktan sonra, nihayet aşağıdaki Pınarlarda birbirlerini görebilirlerdi. 


Kan avucuna damladı. Gözlerini sıkıca kapattı, sanki acı çekiyormuş gibi. 


Prensin ölümü, onun içindeki en suçlu, dehşete düşmüş yaralı noktayı bıçaklamıştı. Bu yol, tüm ömrü boyunca lime lime halde koşacağı bir yoldu ve bunca zamandır Yan Xiaohan’ın haberi öğrendiğinde nasıl bir tepki vereceğini düşünmeye cesaret edememişti. Jingchu yerine Kuzey’e gitmeye karar verdiği ilk andan beri, Yan Xiohan’ı bir kez daha arkasına attığını biliyordu. 


Önceki günlerde onun yanından geçip, duygularını henüz fark etmediği mazeretini kullanabilirdi hala, ancak şimdi onun nasıl hissettiğini çok iyi biliyordu, buna rağmen bir kez daha kaygıdan yoksunmuş gibi davranabilir miydi? Sadece bir kişi karnını doyursa tüm aile aç olmaz mıydı?


Eğer… Beijiang muharebesinde ölürse, tıpkı Fu Tingxin gibi, Yan Xiaohan ne yapardı?


“General!”


Yu Qiaoting perdeyi kaldırdı ve ahenksiz bir gürültüyle içeri girdi, Fu Shen’e rüzgar gibi yuvarlandı ve gözyaşlarıyla dolu bir sesle önünde haykırdı. “Sevgili Generalim, niçin geri döndün?”


Fu Shen yorgun bir halde duruşunu dikleştirdi. “Boş konuşma. Durum hakkında detay ver.”


Yu Qiaoting hiç de var olmayan gözyaşlarını sildi, gidip yanına oturdu. “Annesi olmayan bir çocuk uzun ve karmaşık bir hikaye…”


Fu Shen saraydaki değişiklik mevzularını ve sahada şu anki durumu dinledi, sonra burun kemerini ovdu, uzunca bir soluk verdi.


Yu Qiaoting halinin pek iyi görünmediğini fark etti. “General?” Diye sordu tereddütle. 


“Zamanlama fevkalade.” Fu Shen yanıtladı. “Jin Prensinin ayak ucunda tahttan feragate zorlaması, ardından Liangkou Geçidinin topukta pusuya düşmesi. Ne kadar bahtsız olursa olsun, o kısmın sebebi bu değil. Kuvvetle muhtemel başka bir şahsın tuzağına bastı. Yanında yabancı bir ülke ile irtibat halinde olan biri mutlaka vardır; ilk olarak sivil karışıklık çıkardılar, sonra boş koltuktan faydalanarak işgal ettiler.


Balhae her daim kendi hissesinden memnun olmuştur ve uzun yıllar yaygara çıkarmadı. Ancak şimdi, isyan etmek için gidip güçlerini Jhe’lere veriyorlar. Bundan mütevellit muhtemelen ellerinde kesin bir zaferle anlaşmaya varmış olabilirler. Tang’ın ordusu daha da tuhaf. Valileri Yang Xu daha yeni tutuklandı, ancak Veliaht Prensi terk etmek ve kendilerini Jing Prensine atmak için sahiden aceleleri varmış. Sence bunlar birbirine çarpan başsız sinekler mi, yoksa o dev salağı kandırmak için mahsus oyun mu oynuyorlar?”


“Doğru. O sahiden dev bir salak.” Yu Qiaoting onayladı. 


Fu Shen onu terslemeden evvel hızla ekledi. “Sadece Tang değil, Ning’in ordusu da düpedüz isyan etti. Şimdi hem kuzey doğu ve kuzey batı sınır hatları savunmasız, ve biz ortada sıkışıp kaldık. Wuluohou, Kuzey Yan’ı ölesiye yavaşlatmaya gönül vermiş gibi görünüyor. Onlardan kurtulmadığımız sürece, Kelie ve Balhae doğrudan başkenti vurmaya gidecek.”


“Mn. Tatarların planı bu. Yedi yıl önce kanlı bir ders aldılar ve Demir Süvari’yle doğrudan kılıçları çarpıştırmaya korkuyorlar. Eğer bir süre bizi oyalamak için adamlarının bir kısmını gönderirlerse, o zaman bizi atlayabilir ve diğer bölgelere girişebilirler, ki bu şekilde onlar için daha iyi olur.”


“Doğrusu, onların müşterek baskılarından dolayı şu anda bir çıkmaza girdik. Bir tarafa yönelsek, diğer taraf hemen karşı saldırıya geçecek.”


Fu Shen, “Herkes Kuzey Yan’ın çelikten bir kale olduğunu bilir.” diye mırıldandı. “Gan ve Ning Eyaletleri üzerindeki askeri otoritemi Mahkemeye geri devrettim ben, ancak İmparator hala o bölgelerin eski astları arasında bağlantı olmasından korkuyordu ve başlangıçta orada bulunan birkaç general başka yerlere transfer edildi. Kuzey Yan senelerdir istikrarlı, fakat geniş kuzey sınırının her yerinde boşluklar var.”


“İlk önce İmparator Kuzey Yan’ı ayrıştırmak istedi. O olmasaydı, Tatarlar ve Jhe bu eli oynayamazdı.”


“Ne ekersen onu biçersin” dedikleri şey bu muydu? Kesinlikle buydu.


Yuantai, Kuzey Yan Ordusunun gücünün haddinden fazla geliştiğinden korkmuştu, Fu’ların çok yükseğe oturduğun korkmuştu ve yüzlerce yıl sonra, torunlarının İmparator koltuğunda sabit bir şekilde oturamayacağından korktu. O nedenle Orduyu karmaşaya sokmuş ve Fu Shen’i kısmen ortadan kaldırmıştı. 


Ve netice?


Ning ordusu oracıkta kaçmıştı, yabancı barbarlar geniş bir istila gerçekleştiriyordu, kendi oğlu tarafından tahttan tekmelenmişti ve bahsi geçen oğul, bir kurdu eve almış ve düşmanlar için kapıyı açık bırakarak başkenti yırtıcıların pençelerine yerleştirmişti. 


Yu Qiaoting iç geçirdi. “Nasıl Çin Seddi’ni bizzat mahvedebilir…”


“Kui’den döndüğümde, pek çok insanın ailelerini alıp güneye kaçtığını gördüm. Başkentte şu anda neler oluyor?” Diye sordu Fu Shen.


Yu Qiaoting sesini alçalttı, tek bir kelimeyi ihtiyatla tükürdü. “Göç.”


“Ben de öyle tahmin etmiştim. Başkent Beijiang’a çok yakın, ve ön kapısına ulaşmaya çalışmak sadece üç beş gün sürer. Biz ortaya çıkamıyoruz, ve Jin Prensi yalnızca Güney Ofisinin İmparatorluk Muhafızlarına sahip. Ki bu dişinin kovuğuna yetmez. Başkent savunulamaz, er ya da geç başka yere taşınması gerekecek.”


“Öyleyse, biz…?”


“Biz burada barikat kuracağız. Onlar birkaç zorlu nefes daha alabilirler. Prensin ne yapmaya karar verdiğini izle, ve birlikleri geri çekmek ve çemberin dışına çıkmak için peşinen hazırlık yap.”


Yu Qiaoting kanlı bir savaş isteyivereceğini düşündü. “General?” Diye sordu afallamış halde.


“Jin Prensinde gerçekten iş var.” Fu Shen soğuk bir şekilde homurdandı. “Bu Marki evli bir adam. Bu, ona muazzam bir yüz vermekten farksız zaten, yine de gelmiş onun için hayatımı feda etmemi mi istiyor? Çok bekler.”


Gerçi, Fu Shen Sun Yunchun’un şansını fazla abartmıştı. Mayısın on sekizinde, düşman güçleri Miyun’a ulaştı, Tang ordusuna katıldı ve Beş Üs geri çekilerek Huairou’ya kadar tüm yolu savundu. Ekselansları bahtsız yumurta Jin Prensi, nihayetinde halkın öfkesini uyandırdı ve Sağ Kutsal Savaş Ordusu Generali Cao Fengchen’in savrulan kılıcı tarafınca öldürüldü. Kuzey Ofisi, Jin’in topluluğunu bir girdap gibi kökünden kazıdı ve onların yanındaki Jhe casusunun kellesini uçurup, kafayı herkesin görmesin şehrin duvarlarında yüksek bir yere astı. 


Yuantai, Atalar Tapınağına şahsi bir ziyarette bulundu, gevşek saçlarıyla diz çöktü ve mekana hıçkıra hıçkıra raporunu verdi. Kısa süre sonra, Mahkemeye çıktı ve bir imparatorluk hadımına, başkentin Chang’an’a taşınacağını beyan eden bir ferman okutturdu. Aynı günün öğleden sonrasında, İmparatorluk Muhafızları, onun Mavi Cennet Kapısından çıkmasına eşlik ederken hafif eşyaları topladılar ve sığınmak için Shu’ya kaçtılar. 


Sonraki gün, Fu Shen, Uçan Ejderha Muhafızı vasıtasıyla İmparatordan nihai bir ferman aldı. Hepsi beş kelimeden ibaretti: “Gitmek yahut kalmak sana tabidir.”


Mayısın on dokuzunda, başkent büyük bir kaos içindeydi. Yüzlerce yetkili ve on binlerce vatandaş telaşla kaçmış, sadece trafik sıkışıklığına neden olmuştu.


Mayısın yirmisinde, Üslerdeki nizam bozuldu, ve geri çekildiler. Düzenbaz işgalciler Mahkemeye girdi.


Jiangnan, Lin’an. Birkaç gün önce.


“İmparator Baba tahtı çoktan Jin Prensine devretti…” Qi Prensinin sinirden eli ayağı titriyordu ve odanın içinde dört döndü. “Gel, atımı hazırla! Bu Prens derhal başkente dönecek!” Diye bağırdı.


“Öfkenizi dizginleyin, Ekselansları.” Yan Xiaohan onun yanında, durduğu yerden hemen sakinleştirdi. “Fevri olmamanız gerekiyor. Jin Prensi, Veliaht Prensi öldürdü ve İmparatoru mevkisini ona devretmeye zorladı. Bundan mütevellit şüphesiz, elinde elit bir ordu vardır. Eğer şimdi geri dönerseniz, kendinizi balık ağına atmaktan farkı olmaz. Bu kul bunu nasıl görüyorsa, sessizce değişiklikleri gözlemlemek ve ardından plan yapmak daha iyi olacaktır.”


Sadece bir anlığına Prensin kan beynine sıçramış, ve Yan Xiaohan’ın durdurmasıyla ağır ağır sakinleşmişti. “Git ve başkentle ilgili haberleri keşfe çık.” Onu duyunca koşup gelen görevliye söyledi. “Sarayda ne değişse hemen gel bana söyle.”


Daha sonra, Yan Xiaohan bunun üzerine defalarca kez düşünecekti. Eğer zaman geriye akabilseydi, kesinlikle kendine büyük bir tokat atar ve “değişiklikleri sessizce gözlemlemek” zırvalığının ağzından çıkmasına engel olurdu. Qi Prensinin geberip gebermediği onu hiç de ırgalamıyordu. Prensler istedikleri gibi yumruklarını savurabilirdi ve İmparatorun koltuğuna kim isterse otursundu, yeter ki onu başkente, Generalinin yanına geri göndersin. 


Yan Xiaohan asla ummamıştı, sessizce gözleminin içinde ülkenin yıkılacağını ve toprakların kuruyacağını, keza… uzun vakitli bir ayrılık olacağını.


------------


Bölümün sonu.


Oy verip yorum yapmayı unutmayın.


Yorumlar