Bölüm 59: Kalp Kalbe

Önceki | İçindekiler| Sonraki

Karakter Tab.

 Keyifli okumalar.


----------------


Bir generalin başarıları, sonsuz iskeletler üzerine kurulmuştu. Altın Sahne’nin Qilin Salonunda yükseğe asılan o değerli yetkililerin portrelerinin arkasında; sıçrayan, dans eden bir ateş ve sayısız ruhun acıdan kıvranan hıçkırıkları ve feryatları vardı.


Fu Shen iç çekti. “Ne büyük bir günah.”


Duan Guihong öfkeden neredeyse geriye çökmüştü. “İki ordu karşı karşıya geldiğinde, ‘ya sen öleceksin ya da ben’ olmuyor mu?! Onlara acıyorsun, ancak Tatarların elleri altında korkunç şekilde ölen masum insanları neden düşünmüyorsun?! O kadınsı kalbinle ilerde ne tür büyük şeyler başarabileceksin?!”


“Ah?” Fu Shen üstünkörü bir ses çıkardı. “Ben vatanı ve memleketi müdafaa ettim. Eğer insanlar benim yoluma çıkmazsa, ben de onların yoluna çıkmam. Ne büyük şeyinden bahsediyorsun Prens?”


“Sen!” Söyleyecek söz bulamıyordu. Kısa bir süre sonra, beklentilerini karşılamadığı için nefret ederek, diğerinin yüzüne işaret etti. “Kuşlar bir kez gittikten sonra yay ortadan kaldırılır* - Yuantai, senin Mavi Kum Geçidinde ölmen için can atıyordu, öyleyse neden hala onun ülkesini müdafaa etmek istiyorsun? Siper olduğun tarafta kendine güvenen bir hükümdar olman gerekse bile, bu onun altında çalışarak kahrolası egosunu çekmekten daha iyidir, anlamıyor musun?!”** Diye azarladı.


*Kuşlar Gittiğinde Yay Saklanır. Kuş avı bittiğinde yay kaldırılmalıdır. Bu, bir savaş sona erdiğinde, sivil ve askeri yetkililere verilen savaş yetkilerinin iptal edilmesi veya azaltılması gerektiği gerçeğini ima eder.

**Yani Prens diyor ki; niye onun kaprislerini çekiyosun, git isyan et ülkeyi sen yönet daha iyi? Yan Xiaohan’ın dedikleriyle aynı şey.


“Siper olduğun tarafta, kendine güvenen bir hükümdar.” Fu Shen bu yedi kelime üzerine dikkatlice düşünerek tekrarladı. “Tıpkı senin gibi, Prens.”


O anda bunu bir soru olarak dillendirmemişti, ve her şeyi düz bir şekilde ortaya koymaya başladı. “Güneybatı İmparatordan haylice uzakta. Tüm ırklardan avamlar burada toplanmış, ve onların merkezi otoriteye karşı bağlılıkları sınırlı. Uzun yıllardır işleri yürütüyorsun, ve köklerin çok derinlere uzanıyor, bu nedenle İmparator seni engellemek için birini gönderse bile, kolayca onun üstesinden gelebilirsin. Kui şehrindeydim ve, sokakların kenarlarındaki barlar ile dükkanlarda pek çok kez Annam, Chenla ve diğer farklı gruplardan gördüm. Son yıllarda güneybatı yabancı milletlerle ticaretten gelir elde ediyor. Bu ise bölgenin garnizonuna boş yer sağlamak için gayet yeterli, doğru mudur?”  


Duan Guihong’un yüzünün rengi yavaşça değişti.


“Hali hazırda büyük karlar elde ettiğin bir işin varken, bir de elinde bulundurduğun şu ölüm tanrısı dalaveresinden bahsetmeye gerek bile yok. Eğer Jingnan’da gerçekten bir iş yeri açmış olsaydın, hakiki altın ve saf gümüş Yantze Nehri’nin akıntısına kapılacak ve eski cebine akacaktı. Kendine güvenen bir hükümdar olmayı bırak; kendine güvenen bir İmparator olmayı düşünsen bile kimse seni durduramaz.”


“Bir avuç saçmalık.” Diye yanıtladı Duan Guihong soğuk bir biçimde.


Aslında korkunç şekilde boşken Fu Shen zihninde çoğu şeyi resmetmiş gibi görünüyordu. Duan Guihong büyüğü olduğuna istinaden ona karşı hareket etmeyeceğini biliyordu, ancak  İlçe Prensinin zalimce davranışları vardı ve her şey dillendilirildiğinde ve yapıldığında yapacağı şeyin ne olacağını kestiremiyordu. İsyan çıkarmayı planladığı takdirde, kesinlikle Fu Shen’i de kendiyle birlikte suyun dibine çekecekti ve bununla başa çıkmanın zor olacağı aşikardı. 


Üzerine kafa yordu. “Şu bana az evvel bahsettiğin çayırlardaki eski olay, Prens - zamanında Alamların tam bir soykırıma uğramasına neden olmak için amcamın ölüm tanrısı hilesini kullandığını söyledin. Sonradan Yan Eyaletine tayin edildiğinde neden Jhe klanına karşı kullanmadı bunu?”


Duan Guihong sorusu yüzünden dumura uğramış, cevap vermeden evvel bir süre tereddüt etmişti. “Zhongyan Yan Eyaletindeyken benim adamlarım güneş batıdaydı. Bilgim yok.”


Fu Shen başını salladı. “Ah, çünkü adamların ‘güney batıdaydı’.”


Duan Guihong, onun itinayla üzerine basarak konuşmasından ipucu gibi bir şey hissetti. Bir göz açıp kapamada, sırtında bir kılıcın ucunun olduğu yanılsamasına kapılmış, kasları sertçe gerilmişti. 


“Burada neredeyse yarım günümüzü harcadık ve doğru tek bir kelam edilmedi.” Fu Shen başını salladı, kime güldüğü meçhuldü. “Madem benimle kartlarını paylaşmıyorsun, ben kendiminkileri göstereyim.”


“Babam ve amcam erken yaşta vefat etti. Becerilerimin ötesine geçmeye zorlandığımda ve Beijiang’ın savaş meydanına gönderildiğimde, daha fazla deneyim kazanmak için onları takip edecek zamanım yoktu. Babama benzemediğimi söylemek yanlış olmaz, zira beni o yetiştirmedi. Amcamdan bazı işlerin yolu yordamını yarım yamalak öğrenmemin yanında, bugünkü karakterim Beijiang’taki o yedi yıl içinde pişmeye başladı.”


Tebessümünü bastırdı. “O nedenle, Prens, bir hikaye dinledim diye gidip senin umduğun Fu’ya dönüşeceğimi sanma. Bu eller tanrı bilir kaç tane barbarı kesti, ve asla öldükten sonra mutlu olacağım diye kendimi aldatmam. Cehenneme mi gitmem lazım, o halde giderim cehenneme, ve bu diğerler şeyler için de geçerli. ‘İki ceset kesildi, kanları beş adım dışarı akıyor’ gayet kafi. Günahkar olanlar cezasını çeker. Alakası olmayan insanları buna çekmek neye yarar?”¹


“Dürüst bir insan kendi bencilliği yüzünden kindarlığa sebep oldu.” Dedi Duan Guihong. “İntikamla karşılaşsa bile, işlediği suçun bedelini ödemeye yetmez.”


Fu Shen hemen cevap vermemiş, bir müddet suskun kalmış, sonra kısık bir sesle iç çekmişti. “ Prens… halk* ne suç işledi?”


*Burada kullanılan kelime; masses. Yani; kitleler, yığın, büyük halk kitleleri, büyük halk yığınları, alt sınıflar, elitler dışındaki tüm insanlar. Bunlardan hiçbirini beğenmediğim için cümlede halkı kullandım.


Duan Guihog da sessizleşti. 


Cennetin Oğlunun gazabı milyonlarca bedenin üzerine düşmüş, kanları bin li dışarı akmıştı - peki trajik bir şekilde ölen milyonlarca insanın mesuliyeti ne olacaktı o halde?


Mavi Kum Geçidinde ölen askerler, Rahip Chunyang’ın elleri tarafından ölen bir sürü sivil insan, Irmaklı Tepe ve Kuangfeng Eyaletinde güz gecesi beyazı yüzünden ölen masum halk… ne sebeple ölmeleri gerekmişti ki?


Cennetteki Dük biraz hoşnutsuz olsa, takiben kuraklık, sel, çekirgeler ve doğal afetler gelirdi ve o yıl kıtlık olurdu. En tepedeki koltukta oturan şahıs biraz hoşnutsuz olursa eğer, kemikler tarlalarda açıkta yatacak, etrafta bin li boyunca kuşların çığlığı duyulmayacaktı**. Küçük insanların ailelerini beslemeleri zaten kolay değildi.


**Cao Cao’nun “To Haoli” şiirinden bir alıntı.


Günler tekrar tekrar başlarının üzerinden geçip gitti, sadece aniden gelen bir felaketle ömürlerinin yarısını verdikleri emekleri büsbütün yok etmek için.


Birinin hayatı pahalı olduğunda, o zatın öfke nöbeti milyonlarca cesetten kan akmasını sağlardı. Birinin hayatı ucuz olduğunda ise, o milyonlardan biri oluyordu. 


Şükür ki iyi bir hayatta doğmuştu, Fu Shen “milyonlardan biri”ne dönüşmemişti, ancak “milyonda bir” olmak da istemiyordu. Öldürmek ve öldürülmek arasında, üçüncü bir yolda yürümeyi düşündü. 


“Jingyuan,” Duan Guihong aniden konuştu.


Bu defa kızgın veya sitemkar değildi, sakin bir tavırla Fu Shen’in ismini dillendirdi. Görünüşe göre tam vücutmuş gibi davranmayı bir kenara bırakarak, katı, bağımsız, kaya gibi içini açığa çıkarmıştı. 


“‘Halk ne suç işledi.’ Bu kelimeler… amcanın bir vakitler söylediği şeydi.”


Yuantai’nin dördüncü yılında, Fu Tingxin yaralanmıştı, ve zehirli yarası iyileşirken, Nanjiang yerlisi doktordan bu bitkinin korkunç yönlerini öğrenmeye başlamıştı. Bu ise sınırdaki düşmanlıkların iyice berbat bir hal aldığı, Han ordusunun ve Tatar süvarilerinin çıkmaza girdiği zamana tekabül ediyordu. Duan Guihong uygun bir planı kullanarak çıkmazı kırmak istemişti, bu yüzden konuşmak için Fu Tingxin’i çağırdı. Alam otlaklarını otu kullanarak yok etmeyi, ardından da bunu bir salgınla birleştirmeyi amaçlıyordu. Yangın bir kez arka bahçelerine düştüğü zaman, bu şüphesiz Tatarlara ağır bir darbe vurmaya yetecekti.

Fu Tingxin bu yöntemin çok haince olduğunu hissetmişti ve hayatta kabul etmeyecekti. Duan Guihong gidip Fu Jian’ı aradı, ardından başka bir nutuk dinledi. Tam da ardı arkası kesilmeyen darbelerden kaçışın olmayacağına inanmak üzereydi ki, Fu Tingzhong gelip onu bulmuş ve gizlice planı halletmişlerdi. 


Ertesi yıl ilkbaharda, Alam bozkırları çılgınca büyüyen güz gecesi beyazı tarafından istila edildi ve hastalık sık sık patlak verdi. Tüm boy panik ve keşmekeşe düşmüştü. Fu Tingzhong saldırmak için orduya liderlik etti ve Büyük Yeşil Dağ’da Doğu Tatarlarının süvarileri sağlam bir bozguna uğratıldı. Han ordusu hemen hemen Tatarların yönetici şehrine vurarak çayırların taşralarına bile sızmıştı. 


O savaştan sonra, Duan Guihong marifetini Fu Tingxin’e gururla gösterdiğinde, adamın dediği yegane şey, “Halk ne suç işledi?” olmuştu.


O yılın sonbaharında, Fu Jian, Gan Eyaletinde ağır bir hastalığa düştü. Hastalığında, Duan Guihong’un batı cephesinin generali olarak seçilmesi için Mahkemeye bir beyanda bulunmuştu, ve teskin etmek için güneybatıya gidecekti. 


O gün bu gündür, bir çoğu tarafından bu hareket Fu Jian’ın bir yabancıyı dışladığı, uzaklaştırmaya çalıştığı olarak kabul edilmişti, çünkü Kuzey Yan Ordusu üzerindeki otoriteyi kendi oğullarına bırakmak istiyordu. Bir tek Duan Guihong’un kendisi biliyordu ki; Fu Jian hasta yatağının önüne onu çağırdığı gün, adama bu dünyada daha fazla kalamayacağını söylemiş ve ona, güz gecesi beyazını güney batıya geri götüreceğine, ehemmiyetle göz kulak olacağına ve tek bir sapın bile katiyen Orta Ovalara sürüklenmesine izin vermeyeceğine dair yemin etmesini emretmişti. 


Fu Jian konuşurken, dinlemiş, şaşkına dönmüştü. “Ülke istikrarlı ve yüz yıllık bir refaha sahip. Başarısı da yenilgisi de senin ellerinde. Soyadın Fu olmasa bile, iliklerine kadar bizden birisin.”


“Dört sınırda da seferlere çıktım ve ömrümün yarısını bir savaş atını sürerek geçirdim. Gerçekleşmemiş tek bir dileğim var; huzurlu bir dünya görmek istiyorum. Şimdi… bunu sana emanet edeceğim.”


Yaşlı general son nefesinde son emrini vermişti. Duan Guihong gözyaşlarıyla onun yatağının önünde üç kez secde etti. Fu Jian’ı uğurladıktan sonra, herşey hazırlanmıştı ve ardından Mahkemenin ordusuyla birlikte güneybatıya ulaştı. 


Yuantai’nin altıncı yılındaki bastırılmadan beri, onun bu gardiyanı yirmi yıldır burayı koruyordu.  


O yıllarda Fu Thingzhong Tatarlar tarafından suikaste uğramış, Fu Tingxin savaşta öldürülmüş, Fu Shen birlikleri Beijiang’a sürmekle görevlendirmekten ölümü göze almıştı, ve o güneybatıdaydı. Ancak kuzeydeki sararmış kumların ve kurumuş otların sonsuz güneşini unuttuğu bir gün bile olmamıştı. 


Bu birkaç yılın başında, Fu Shen daha yeni gittiği zaman, Duan Guihong savaşın ağır ağır durduğunu ve kuzeyin istikrara geri döndüğünü izlemişti. Düşündü ki; onlarca yıl dönemeçler, kıvrımlar, inişler ve çıkışlar yaşadıktan sonra, “huzurlu bir dünya” tabirinin nihayet gerçekleşecekti. 


Gel gör ki, sonradan yanlış düşündüğünü keşfetti.


Demir Süvari, Fu ailesinin üç nesli içinde el değiştirmişti, yine de Yuantai kıçında kurt varmış gibi oturduğu koltukta duramamıştı.


Fu’ların hepsi kısa yaşamıştı, ancak Yuantai uzun ömürlü bir İmparator idi. Onları peş peşe Kumandan mührünü alıp savaş meydanlarına giderken seyretmişti. Kuzey Yan Ordusu güçlenmiş de güçlenmiş, ve o yaşını gittikçe alırken, liderleri gencecik kalmıştı. Sonra, başını çevirip oğullarına ve torunlarına baktığında, hiçbiri ne göze çarpıyor, ne de yeniden uyanış neslinin liderliğini yapmaya vakıf olabilir duruyordu.


Bu iş böyle devam ederse, on - yirmi yıl sonra bu diyar hala onların ailesinin olur muydu?


Fu Tingyi’ye aile unvanını miras almasını emrettiğinde ve Fu Shen’e nasip olan şeyi Jing Ning Markisi olarak değiştirdiğinde, Duan Guihong, İmparatorun Demir Süvarilerin yeni Komutanına karşı duyduğu ihtiyat ve kaygıyı öylece hissedebilmişti.


Fu Jian ve İmparator eski günlerde birbirlerine samimiydi, çünkü Mahkeme dengesizdi ve Kuzeydeki savaşta ona güvenmişlerdi. Fu Tingxin ve Fu Tingzhong’a karşı aşırı derecede imtiyazlı davranması, kardeşlerin birbirine güvenmesi ve Su Prensinin bunu kontrol altında tutması sayesinde olmuştu. Lakin şu sıralar, genç ve kolayca zulm edilir yaştaki Fu Shen’e karşı, sık sık, öylece zorbalık yapmaya cesaret etmişti. Üstelik, şu anki Ying Dükü her an ölümsüz olmak için Cennete yükselecek bir ezikti, bu yüzden bir şey olsa verecek yardımı yoktu.


Her ihtimale karşı güvenlik önlemi için, Duan Guihong, Du Leng’i Fu Shen’in yanına göndermişti. Yuantai’nin komploları gittikçe belirginleşmeye başlayınca, haliyle sözüm ona o “huzurlu bir dünya”ya dair son umudunu hepten kaybetmişti. En sonunda Ejderha Tahtında biri oturduğu müddet, kendisinin ve Fu’ların “Cennetin İradesi”nden asla kurtulamayacaklarını anladı. 


Güneybatıda mühürlü duran “uyuyan ölüm tanrısı”, geçen yirmi yılın ardından kendi bekçisi tarafından uyandırılmıştı. Jingchu Nehri boyunca doğuya aktığından beri, Jingnan’ın dağlarında ve sularında tıpkı bir hayalet gibi kök salmış, saf beyaz çiçekleri her yerde açmıştı. 


Xiping Eyalet Prensi her şeyi anlatmayı bitirmiş, göğsünde yoğun bir şekilde biriken kirli qi’yi azar azar tükürmüştü. “Ağır bir yükü emanet aldım, ve koruduğum şeyi çaldım. Gelecekte Sarı Nehirlere² gittiğimde, Fu Jian’la tekrar karşılaşmaya yüzüm olmayacak.”


İlçe Prensi unvanını alan farklı soyada sahip ilk kişi, hayal misali bir emaneti bir mısra amacıyla, yirmi yıl boyunca Batı sınırını savunmaya sarılmıştı. Fu Shen onun aşırı derecede hata yaptığını biliyordu bilmesine, ancak daha yüksek bir görüş açısına ulaşamadı ve onu eleştiremedi. 


Fu Tingxin o zamanlar Duan Guihong’a “halk ne suç işledi” demişti, ve şimdi Fu Shen’in de söyleyecek benzer bir şeyi vardı.


Çünkü biliyordu ki, kendisi hiç de masum değildi. 


Dünyada en çaresiz hissedilen iddialardan biri “tuzağa düşmek”, biri “imrenilen bir hazine yüzünden sıkıntı çekmek” ve biri de “onu öldürmedim, ama benim yüzümden öldü” anıydı. 


“Benim de yaşlı adamı görecek yüzüm yok.” Dedi Fu Shen mahzun bir şekilde. “Birlikte türbesinin önüne gitsek ve kendimizi assak nasıl olur?”


Duan Guihong nüktesine aldırış etmedi. “Bunun hakkında herşey söylendiğine göre, ben de sana bir kart göstereyim. Güney batıda olduğumu, kırbacımın başkente ulaşamayacağını ve orada sözümün geçmesinin zor olacağını biliyorsun. Rahip Chunyang’ın ayakta durmak için bir bacağa sahip olması, tek bir zâtın defalarca kez yardım etmesi sayesinde oldu.”


Fu Shen’in kalbi daraldı. “Kim?”


------------------


¹Aslen Savaşan Devletler Stratejilerinden gelen, Junior high metni “Tang Ju Görevinde başarısız olmadı”. Tang Ju efsanesinin çevirisi şöyle: İmparator Zhao milyonlarca insanı öldürmek ve kanlarını kilometrelerce dışarı akıtmakla tehdit ediyormuş, ki Tang Ju da, kanı birkaç metre dışarı akan iki ceset yapacağını söylemiş. Onlar İmparatorun ve kendisinin olacaktı; doğrusu sayıca daha az ceset olacak ve kendine zarar verecekti, ancak kurban isimsiz kitlelerden çok daha önemli biri olduğu için tüm ülkeyi yasa boğmuş ve masumları bunun dışında tutan çok daha anlamlı ve etkili bir yöntem olmuş.


²Yeraltı Dünyası, antik Çin mitolojisinde Sarı Nehirler (黄泉, Huángquán) olarak adlandırılır. Burası ayrıca, ölülerin ruhlarının yargılanmayı beklerken sekiz ila on yıl arasında ikamet ettikleri yerdir. 


Berry: Şunların edebiyatından gına geldi ya ne zaman savaş olacak kanlar saçılacak…


Bölümün sonu.


Oy verip yorum yapmayanları yedim.



Yorumlar