Bölüm 41: Birlikte İçmek

Önceki | İçindekiler| Sonraki

Karakter Tab.

Keyifli okumalar^^

-------------

Yan Xiaohan bir süreliğine sükunet içinde onu kucaklamış, hem güveneceği bir şey vermek istemiş hem de çok fazla kederleneceğinden korkmuştu. Böylece, Fu Shen’in omzunu patpatladı ve kasıtlı olarak onunla alay etti. “Ağlıyor musun Marki? Sana dil dökmemi ister misin?”

Fu Shen kendini efkara boğmak için hiçbir zaman şımartmamıştı elbette. Yalnızca başka birine tutunabileceği ender bir an yaşamıştı ve bir müddet kalkmaya isteksizdi. “Oraya git. Bu yerde hiç şarap var mı? Benimle birkaç kadeh içki iç.” Dedi boğuk bir sesle.

Bu ses tonu, evli bir çiftin diğerini birlikte içki içmeye çağırması gibi değil, daha ziyade yaşlı bir dedenin oğluna kendisini eğlendirmesini söylemesi gibiydi. Yan Xiaohan gülse mi ağlasa mı bilemedi. Tam da düşünmeden “sen alkol içemezsin” diyiverecekti ki, aniden ikinci bir düşünceye sahip oldu; eğer diğeri acısını dindirmek için içerse, bu ona yüreğini dökme şansı verirdi ve şu anda olduğu gibi her şeyi içine atmasından genel olarak daha iyi olacaktı.

“Var,” diye yanıtladı dürüstçe. “Bir dakika bekle, birisine getirteceğim.”

Fu Shen hayretle içinde başını kaldırdı. “Yanlış ilaç mı aldın? Tamam dedin!”

Yan Xiaohan onu sorgulamak yakına eğilerek kaşlarını kaldırdı. “Önceden hiç öyle yapmadığımı mı söylüyorsun? Elini vicdanına koy ve söyle bana; benden ne istedin de ben kabul etmedim?”

Uzun figürü kademe kademe üzerine yaklaştı ancak baskıcı bir hava vermedi. Fu Shen bir parmağını diğerinin göğsüne bastırmak için uzattı, hafifçe tebessüm etti. “Bir yudum alkol almak için küçük bir şeyler vermem gerek diye düşünmüştüm. Fazlasıyla düşünceli ve ince olduğun için bu daha iyi olamazdı.”

“Nasıl bir şey?” Yan Xiaohan sormayı gözden kaçırmadı.

Fu Shen sessiz kalarak yalnızca gülümsedi.

“İyi niyetin karşılığını iyilikle vermemek pek de bir asilzadenin yapacağı şey gibi görünmüyor, Marki.”

“Ne istiyorsun öyleyse?” Diye karşılık verdi Fu Shen.

“Ben fazlasıyla düşünceliyim, ve fazlasıyla sorumluluk sahibiyim.” Manalı bir edayla, diz kapağıyla Fu Shen’in bacağını dürttü. “Bana daha da tatlı bir şey vermen gerekmez mi?”

Fu Shen’in görüş hattı kısaca karnının aşağısına kaydı ve kötü niye sırıttı. “Hey, bahar burada.”

Yan Xiaohan hiç utanma hissetmedi, daha ziyade gurur duydu, ona biraz verildiğinde daha da fazlasını istiyordu. Yanına sokuldu ve diğerinin kulağına bir şey fısıldadı, Fu Shen’in alayla gülmesine neden oldu. “Gel buraya. Sadece üçüncü bacağının kemiklerin kadar sert mi değil mi bir bakacağım — söylemen yeter. Kırıldığında ağlamana izin yok.”

Yan Xiaohan: “……”

“Tsk. Bir zamparanın kalbi ama cesareti değil, yine de sürekli bunu aklında tutuyorsun.” Fu Shen uzanıp çenesini tuttu, dudaklarından öptü. “Uslu olup uzanman senin için daha iyi olur,” dedi miskin miskin. “Bu Lort¹ seni kendinden geçirdiğinden ve sonrasında daha fazlasını isteyeceğin emin olacak. Ne dersin?”

“Benim Lordum.”

Erkeklerin sesleri derin ve alçaktı, kadınlarınki kadar tatlı ve nazlı değildi, ancak ağzından çıkan şeyin özel bir tür ruh kapanı belirtisi vardı. Yan Xiaohan’ın gözlerinin derinliklerinde parıltı vardı, nazikçe konuşurken şehvet düşkünü duruşunu korudu. “Her halükarda, benim üç bacağım var, ve senin üçüncü bacağın geriye kalan tek bacağın…”

Keyifli atmosfer, havadaki duman gibi dağıldı. Fu Shen bunu kaldıramadı ve az daha onu fena pataklayacaktı ki, Yan Xiaohan pasif taraftan aktif tarafa geçmek için onun savunmasız olmasından faydalandı, diğer adamı sandalyesinin sırtına bastırdı ve kuvvetle öptü.

Bir hayli uzun öpüşme sona erdiğinde ancak Fu Shen başını eğdi ve soluk soluğa halde, epey yumuşak bir sesle, “Seni istiyorum, ancak şimdi değil.” dedi.

Yan Xiaohan’ın o nazik, kontrollü maskesi nihayet bir köşesinden patlayarak açılmış gibi göründü, içinde sahip olduğu dişli, pençeli şehveti açığa vurmuştu. Bu hoş bir hasret değildi, yine de en gerçek görünüşüydü.

[Öyle bir şehvet ki 25 yıllık… Fufu keşbiş olsun knk :”)]

Fu Shen’in göğsü durmaksızın şişti, bacakları oturduğu yerde nefret verici şekilde yumuşadı. Kendi kendine şöyle düşündü: İstediğin her ne ise, bir zamparanın kalbi ölmez ve er ya da geç ağlayacağın ve onu istemediğini söyleyeceğin bir gün gelecek.

Yine de dudakları şuna dönüştürdü: “Tamam tamam tamam, hepsi senin olsun… Şimdi kalk, sevgili gege, beni öldüresiye eziyorsun.”

Yan Xiaohan fark etti ki, Fu Shen her utandığı seferde, onu kendinden uzaklaştırmak için türlü türlü bahaneyi buluyordu. Bu minik keşif tarifsiz bir şekilde onu memnun etti, bunun üzerine adamı serbest bıraktı, tamamen hoşnut bir halde, ona şarap getirmeye gitti.

Fu Shen onun canlı ayak seslerinin uzaklaşmasını dinledi, başını eğip kavurucu şekilde sızlayan dudaklarına dokundu ve farkında olmadan gülümsedi.

Kendi içinde oldukça güvenilir bir insandı, sadece hiç diğer insanlara rahatlık vermemişti. Bu, güvenlik hissini alan taraf haline geldiği ilk seferdi, ve sırtını yaslayacağı birinin olması duygusunu şahane ve tarifi zor buldu. Şu anlık topal numarası yapmasının dışında, yaraları aslında çoktan iyileşmiş olsa dahi, yine de bu kısa dönemde çok büyük bir yük taşımaması gerekiyordu… Lakin iki iktidarlı, yetişkin erkek tüm gün boyunca birbirlerine tatlı davranıyordu, şakakları birbirine sürtecek kadar yakındılar ve tepki vermek kaçınılmazdı. İki yahut üç sene daha böyle “birbirlerine onurlu konuk gibi davranmaya” katlanmak zorunda kalacaklar mıydı?

Böyle düşününce, ona küçük bir parça vermek imkansızmış gibi görünmüyordu...

Yan Xiaohan Fu Shen’in içkisini verdiğinde, Fu Shen’in gözlerine bakarken belli bir anlamı olduğunu hissetti, sanki bir yürüyüşteyken para bulmuş ve şimdi ona hediye ediyormuş gibi.

Likör tatlı ancak güçlü değildi, hoş kokulu ve iç açıcıydı. Fu Shen bardağının hepsini tek seferde dikledi, “iyi şarap” diyerek övdü. “Bu şarabı bulmak genelde zordur. Bay Yan… normalde rütbece altındakilerinden gelen saygı hediyelerini kabul etmeyi ihmal etmeyen bir memur, değil mi?”

İlişkileri kolaylaştırmak için rüşvet, tüm memuriyet seviyelerinde sıradan bir mevzuydu ve Uçan Ejderha Muhafızının sahip olduğu nüfuzu makam sınıfı da buna dahildi. Yan Xiaohan konudan ne kaçındı ne de onayladı, yalnızca, “Markiye bir saygı hediyesi verirken, nasıl sıradan alkolleri kullanmaya cüret edebilirim? Bittabi en iyisini seçmem icap eder.”

Fu Shen ağzına bir çam fıstığı attı. “Bu şarap fena değilmiş, ama bir numara değil.” Diye ortaya bir şey attı ansızın.

Yan Xiaohan’ın onunki gibi bulutlara ulaşan kahramansı bir aurası yoktu, yalnızca ağır ağır içiyordu. “Bunun dahasını duymak isterim.”

Fu Shen üstünkörü bir gülümsemeyle ona yan bir bakış attı. “İçtiğim en iyi şarap, Kuzey Yan sınırındaki küçük bir kasabadaydı. Oldukça güçlüydü, ve mülk sahibi kadın da bayağı iyiydi.”

Yan Xiaohan’ın kuyruğuna basılmıştı, beklendiği gibi. “Sonuç olarak iyi olan içki miydi yoksa o mu?” Dedi limoni bir şekilde.

Tutumu, “duvarın dışına çıkıp gözümün önünde biraz deney yapmaya cesaret ettin” der gibiydi.

“Eski şarap ve eski bir dost, geçmişte yaşananlar yeniden bahsedildi. Şarap zaten sarhoş olan bir kişiyi kendinden geçirmez.”

Yan Xiaohan derhal bu konuyu değiştirmek istedi. “Onunla eski bir yaşanmışlığın mı var?”

Hiçbir suretle Fu Shen’in Cai Yue ile karşılaşması olasılığını hesaba katmamıştı. Engin bir insan deryasında, farklı yollardaki iki insan nasıl öyle kolayca yeniden karşılaşacaktı ki? Hiçbir zaman tüm bu olanlarda kendisine iftira atılmış hissetmemişti; ona göre, Cai Yue nihayetinde serbest bırakılsa bile, kendisi çoktan bir suç işlemişti. Fu Shen’le olan işleri batırmıştı ve bunu nasıl düzelteceğinin bir önemi yoktu, o sırtındaki bıçak hiç var olmamış gibi davranamazdı.

Fu Shen diğer adamın idrak etme yoksunluğunu fark etmişti, ama onun için aydınlığa kavuşturmadı. Bu mevzuda biraz dolambaçlı davranıyordu, sanki Yan Xiaohan’ın ona gizlice aşık olması zayıf noktasını bulmuş da defalarca ağzını aramayı deniyormuş, kendi ağzıyla itiraf ettirmek istiyor hem de mesele ortaya çıktıktan sonra sahip olacağı surat ifadesini görmek için can atıyormuş gibi.

“Latife ediyorum sadece. Pek çok eski yaşanmışlığım var, herhangi biri senden yoksun mu?” Fu Shen bir sapık gibi yanağını sıktı. “Bir tane bile yok. Sen hep ordasın.”

Yan Xiaohan şekerli sözlerine itimat edilmeyeceğini gayet iyi biliyordu, fakat yine de otomatik olarak küçük yemi yuttu ve uysallığa cezbedildi.

İkisinin bardakları birbirini bulurken bir çınlama sesi çıkardı ve Fu Shen kendininkini tek yudumla bitirdi. Yan Xiaohan bu süreyi onun için bardağını tez yeniden doldurmaya ayırdı. “Biraz ağırdan al. Alkol böyle içmediğin zaman daha iyidir.”

“Merak etme sen. Bu Marki alkole karşı çok dayanıklıdır.” Diye karşılık verdi Fu Shen kaygısızca. “Eğer içkiyi fazla kaçırıp seni rahatsız edeceğimden korkuyorsan, bu gece misafir odasına uyumaya giderim.”

“Bu lafları ederken hiç vicdanın sızlamıyor mu, Marki?” Yan Xiaohan soğuk bir tavırla sordu. “İlk geldiğin günden bu yana, ne vakit misafir odasına gittin?”

Fu Shen, “...Çok gayretlisin.” dedi mahcubiyetle.

“Hmf.”

“En büyük çocuk büyüdüğünde hakkından gelmenin zor oluğu doğruymuş.” Fu Shen dramatik bir edayla iç çekti. “Önceden “en çok beni sevdiğin”le alakalı şeylerden bahsederdin, şimdiyse nasıl öfleneceğini biliyorsun.”

Anında Yan Xiaohan’ın havası söndü.

İkisi de yeteri kadar çocukça ileri geri hareket etmişti. Şarabın etkisinin henüz başlarına vurmadığı, çakırkeyif oldukları ancak özellikle zihinlerinin açık olduğu zamandan yararlanarak, Rahip Chunyang meselesinin bahsini açtılar.

“Hala bunun izini sürmek istiyorum. Arkasındaki kişi yakalanmadığı için içim rahat değil.” Dedi Fu Shen. “Bu sadece amcamla alakalı bir şey olduğundan değil. Bir kez suikastı başaramadığı için tekrar denemeye kalkabilir. Bir de beyaz çiğ var; eğer zapt edilmezse er ya da geç felakete yol açacak.”

“Eğer o adam koltukta oturuyor olmasaydı, başkente kısılıp kalmazdın.”

“Orada oturan herkes bana karşı temkinli olurdu. Senin için de geçerli bu. Sorunun ana noktası bu değil, şudur ki, prenslerden her biri büyük sorumluluk konusunda hemen hemen hiç uygun değil. Eski yan komşumuzun gözlerini bize diktiğini unutmayasın. İmparator şüpheci ve ağır şekilde hasta, lakin sınırlar hususunda boyun eğmez bir tutumu olmuştur daima, ve dört bir yanımızı saran komşu ülkeleri ancak o bastırabilir.

Veliaht Prensin dışında, Jin ve Qi prenslerinin her biri edebiyat memurlarında daha yakın. Düşünsene. Dört cephedeki Generallerden, başkentin beş büyük karargahı ve senin İmparatorluk Muhafızların, bunlardan hangisi İmparatorun sıkı kavrayışı içinde bulunmuyor?

İmparatorun pozisyonu bir defa değiştiğinde, kimin aldığı fark etmeksizin, kısa süre içinde Mahkeme üyelerinin büyük çoğunluğunun iltimasını alması imkansız olacaktır. Dışarıdaki klanların da, pozisyonda boşluk olmasından istifade ederek içeri girmeyeceğini söylemek güç olur. Ve o zaman geldiğinde, Kuzey Yan Demir Süvarileri bu darbeyle başa çıkmak zorunda kalacak. Konuşup ikna etmek için kimi bulabilirim?”

Yan Xiaohan da bunu düşündü. “Şimdi Chunyang öldüğüne göre, hangi yönü araştırmayı planlıyorsun?”

“Güneybatı.” Fu Shen şaraptan bir yudum aldı. “Evvelden Chunyang’ın davranış tarzının rahmetli babamın eski astlarınınki gibi olduğunu söylemiştim. O gün Kuzey Sincan seferinde amcam ve babamın yanında savaşan kimselerden, dünyada geriye kalan ve gayet iyi yaşayan tek kişi, yüksek rütbeli bir subay olan Xiping Eyalet Prensi.”

“Duan Guihong?”

“Mhm. Şu anki hanedanın soyadını paylaşmayan yegane Eyalet Prensi. Yuantai’nin ikinci yılında Sincan barışa kavuştuğunda, o da benim büyükbabamın birliklerinde bulunmuştu. Sonradan Güneybatıya transfer edildi ve on yıldır orayı koruyor. Amcam ve babamla koyu bir ahbaplığı olduğunu işittim ve hala o zamanlardan kalan şeyleri hatırlayabiliyormuş.”

“Daha evvel Rahip Chunyang’ın bir oyunun piyonu olduğunu söylemiştin. Güneybatıdaki Eyalet Prensi çok uzakta, bundan dolayı sahip olduğu nüfusun etki alanın başkentte başarılı bir şekilde faaliyet göstermesinin çok zor olacağı akla daha yatkın geliyor. Bu meselenin onunla bir ilgisi olmaması lazım.”

Fu Shen iç geçirdi. “Kimin bununla ilgisi olduğunu bilseydim eğer, hala burada oturmuş acılarımı dindirmek için alkole ihtiyaç duyar mıydım? Ondan başka, şu anlık Kuzey Yan’la ilgili bir şeyi böylesine umursayan birini düşünemiyorum. Senin de bunun düşünüp taşınman icap eder. Beyaz çiğin kaynağı keşfedilmezse, Uçan Ejderha Muhafızın nasıl acılara katlanır?”

Yan Xiaohan diğerinin sarhoşluk belirtileri gösterdiğini sezdi, zira mantığını yitirmeye başlıyordu. Bardağını bırakmış ve şarap şişesini almıştı, bugünlük paydos vermeye ve Fu Shen’in yıkanıp yatmasını sağlamaya niyet etmişti.

Kim bilebilirdi, uzanıp dokunduğunda şişenin aslında bomboş olacağını!

Onlar konuşurken, Yan Xiaohan onun kadeh kaldırma sıklığına ehemmiyet vermemişti. Fu Shen tek kelam etmeden şişenin çoğunu içmişti.

Kafa derisi uyuştu, Fu Shen’in sarhoş halenin biraz daha iyi bir yönde olması ve sapıtmak için hiçbir şekilde onun sarhoşluğundan faydalanmaması için gizlice dua etti. Ondan ödü patladığı için değildi, ama eğer Fu Shen sahiden bir kavga başlatırsa, gerçekten de onu alt edemezdi.

Likörün gücü beyni sersemleterek yukarı doğru yükseldi. Yan Xiaohan’ın onu yıkamasına ve kıyafetlerini değiştirmesine sakin sakin izin verirken, Fu Shen’in gözleri yarı kapalıydı. Yatağa girene değin, başından sonuna kadar tam bir itaat ve uysallık sergiledi.

[Fufu normalde ne kadar dik kafalıyken şimdi pamuğa dönmüş, bak sen işe :P]

Yan Xiaohan’ın kalbi azar azar duruldu. Rahat bir soluk verirken, bir yandan “sarhoş seks” silsilesindeki bir bölümün o kadar da heyecan verici olmadığını hissetti.

O düşüncelerini bitiremeden önce, sarhoş zat ansızın düşük bir sesle bir şey söyledi. Yan Xiaohan net duyamadığı için eğilip sordu. “Ne-”

Pat diye dünya tersine döndü.

Algılarını geri kazandığı anda, Fu Shen çoktan onu yatağın iç tarafına bastırmaktaydı. Üzerindeki kişinin iki kolu da başının yan taraflarına dayanmıştı, tepeden diktiği bakışları onun üzerine düşüyordu. “Kendini bana atıyorsun hm?”

Yan Xiaohan alelacele onu belinden kucaklayıverdi. “Bacaklarına dikkat et! Diz çökme, in aşağı!”

Kolları, diz çökmekten yüz üstü yatmaya ve diğerinin boynunun çukuruna yüzünü gömmeye geçen Fu Shen’i zapt etti. Ancak, hala vazgeçmeyi reddediyor ve diğerinin yüzüne bakmak için kalkmakta inat ediyordu.

“Jingyuan, sorun çıkarma…” Dedi Yan Xiaohan bıkkınlıkla.

“A-Han.”

Kendisinin yanlış duyduğuna inanarak bir anlığına sekteye uğradı. “Ne dedin sen bana?” Diye sordu inanamayarak.

“A-Han.” Fu Shen kibarca burnun ucunu öptü, sonra dudaklarının köşesine doğru kaydı. “A-Han…”

Bu sözler, güçlü likörden daha tesirliydi, çünkü Yan Xiaohan’ın tüm hissedebildiği bedeninin baştan ayağa ısınmak üzere olduğuydu.

Umulmadık biçimde, Fu Shen’in söyleyeceği başka bir cümlesi vardı, ve anlaşılmaz ve boğuk sesli olmasına karşın, ses tonundan tatlı bir ilgi yayılıyordu. “...Hareket etme, iyi ol. Gege seni çok seviyor.”

----------

Bölümün sonu.

¹大爷- daye, burada kullanılan belirli terim. Saygılı bir terim olan ve yaşlı erkek anlamına gelen “daren” terimiyle benzerdir, gerçi bu ondan daha saygılı bir imaya sahip. Yaygın çevirilerde, “amca”, “büyükbaba” veya “yaşlı” kullanılabilir, yine de burda bir “amca” yerine “lort” kullanmak daha akıllıca olmuş :D

Yazar şöyle der: Peki bu yeterinde heyecan verici mi, Bay Yan?

Berry şöyle derr: Bir itiraf aldık! Yanyan’a acil gazlı bez hazırlamak lazım, görünüşe göre şiddetli bir burun kanaması geçirecek~   ˉ̡̠̭̭”( ⑉¯ །། ¯⑉ )ˉ̡̠̭̭”

Final haftam geldi ve bizim düzen yine bozuldu zşzşğlişşz Yani, bir süre yine bölüm gelmeyecek ne yazık ki. Neyse ki bundan sonra yaz tatili var bol bol çeviri yapabilirim hiçbir engel olmadan. :") Kendinize iyi bakın, sağlıcakla kalın~~

Oy verip yorum yapmayı unutmayınn^^

Önceki | İçindekiler| Sonraki

Karakter Tab.

.

Yorumlar