Keyifli okumalar.
----------
Fu Shen başka kimseyi beklemeden hepsini doğruca ardında bırakarak gitti. Yan Xiaohan onun peşinden gitmeyi arzuluyordu fakat Rahip Chunyang öldüğü için yapmasına imkan yoktu. Bu davanın nasıl karara bağlanacağı, nasıl itiraflar uydurulacağı, nasıl olayların zaman çizelgesinin tamamlanacağı… İşleri yoluna koymak için geride kalmak zorundaydı.
Şansına ki, sorgu mahali önceden boşaltılmıştı ve Rahip Chunyang’ın son sözlerini duyanlar sadece o ve Fu Shen’di. Buna karşın hala içi rahat değildi, astlarına katı bir biçimde ağızlarını kapalı tutmalarını ve bugünle ilgili en ufak bir haberin dışarı sızmasına izin vermemelerini emretti.
Uçan Ejderha Muhafızı, Cennetin Oğlunun gözü ve kulağıydı, ancak duruma göre İmparatorun gördüklerini ve duyduklarını cımbızlamadan edemiyordu.
Yang Xu’nun kasten destek kuvvet göndermeyi geciktirmesi, dolayısıyla Fu Tingxin’in savaşta ölmesine yol açması şayet ki gerçekse, bu şok edici şekilde büyük hadise Fu Shen ve Kuzey Yan Ordusunun konumunu hepten değiştirecek ve hatta Mahkemenin yapısı bozacaktı. Yang Xu İmparatoriçenin ağabeyiydi ve Veliaht Prense geniş bir yardım eli uzatıyordu; şimdi, Engin Uzun Ömür Festivalindeki suikast ve İmparatoriçenin ölümü dolayısıyla geriye kalan bu ikisi bulutlardan aşağı devrilmişti. Tek bir hatada İmparator zerre kadar tereddüt etmeden Veliaht Prensi görevden alacaktı.
Yuantai İmparatorunun iç hikayeyi bilip bilmediğine bakılmaksızın, Fu Shen kesinlikle Prensin ejderha tahtında oturduğunu görmek istemiyordu.
Halefin yerine el koymak için verilecek mücadele fazlasıyla kritikti. Fu Shen Kuzey Yan’ın askeri gücünü kavrarken eğer iktidara gelmesine yardım etmek istediği biri varsa, o kişinin başarılı veraseti, işin gereği muhakkak mevcut olmalıydı.
Düz mantıkla, kuvvetle muhtemel olarak seçimi Qi Prensi olacaktı. Lakin, Yan Xiaohan, Fu Shen ve Prensin hiç de yakın olmadığı kanısındaydı – bilakis, sürekli kuşku duymaktan kaçınıyor gibi görünüyorlardı ve “bir prens ve büyük bir siyasi figür dostane ilişki kuruyor”un kötü şöhretine bulaşmaya arzuları yokmuş gibiydi.
İnsanlara defin için Rahip Chunyang’ın cesedini almalarını emretti, sonra Yi Siming’in sözlü itirafını dosyaya ekledi, ilgili ekte bulunmak için Yang Hexuan’ın arşiviyle düzenledi ve davayı sonuçlandıran imparatorluk bildirisi yazmak üzere fırçasını aldı.
Rahip Chunyang: adı ve soyadı bilinmiyor, geçmişi bilinmiyor, Yuantai’nin ikinci yılında başkente giriş yaptı ve Saf Boşluk Manastırı’nda evinden uzakta yaşadı. Birkaç yıllık süre zarfında özel olarak “beyaz çiğ” zehrini üretti, gizlice halktan tüccarlar arasında alım satım yaptı, ardından zihin açıcı, enerji arttırıcı bir ilaç olduğunu ileri sürerek Altın Karga Muhafızı Albay Yan Hexuan’ın gözünü boyamak için süslü kelimeler kullandı. Yang Hexuan yanlış bir biçimde bunun doğru olduğuna inandı ve daha sonra ona bağlandı, üstlerine beyaz çiği takdim etti ve Üst General Yi Siming’in uyuşturucu bağımlısı olması musibetine yol açtı.
Yuantai İmparatorunun mukaddes benliğinin hastalığa yakalanmasıyla ve Yan Hexuan’ın evvelki girişimiyle tesadüf eden Tang Eyalet Valisi Yang Xu, Rahip Chunyang’ın saraya girmesini tavsiye etti. Etkili halk ilaçları yüzünden orada kalma imkanına erişti. Dünyevi Huzur Sarayı’ndaki gelişmeden sonra, Yang Xu, İmparatoriçe ve çocuğunu korumak için çaresiz bir risk almakta tereddüt etmeyerek, Engin Uzun Ömür Festivali esnasında Altın Hap adandığı zaman İmparatora suikastta bulunmak için Rahip Chunyang ile anlaştı. Çok şükür ki, Jing Ning Markisi Fu Shen’in sezgileri kuvvetliydi ve olayı zamanında durdurdu, hainlerin kötücül hesaplamalarında başarısız olmalarına sebep oldu.
Suçun soruşturulması üzerine Rahip Chunyang Ceza Dairesinin hapishanesinde iken cezalandırılma korkusuyla intihar etti. Yi Siming beyaz çiğin varlığını itiraf etti ve ardından, yoksunluk alevlenmesi nedeniyle delirdi ve dilini ısırarak kendini öldürdü.
Yang Xu suçunu kabul etti. Çirkin komplo suçuna, yasalara uygun olarak kellesi vurulma hükmü verildi.
Tutanak ve anma oluşumunun yukarıdakilere yayınlanmasının ardından, Yuantai İmparatoru hasta bedenini güçlükle destekleyip, Adalet Bakanlığı tarafından sunulan mahkumiyet raporunu, kan kırmızını fırçasını şiddete dayalı bir şekilde “alenen belden aşağısının kesilmesi” olarak değiştirdi.
Böylelikle, başkenti sallayan Altın Karga Muhafızı ve Engin Uzun Ömür Festivali davaları en sonunda neticelendi.
Ancak, bayağıdır insanların aklından silinen Doğu Tatar elçisindeki pusu gerçeği, Rahip Chunyang’ın ölümünden sonra ilgili kişiler tarafından sessizce gömülmek üzere sessizce gün yüzüne çıkmıştı.
Sonraki kelimeler gündeme getirilmeyecekti. Yan Xiaohan günlük hesabı yazmayı bitirdi, fırçasını bir yana fırlattı ve aceleyle eve geri döndü. Kapıdan içeri girdiği saniye, “Marki nerede?” diye sordu.
“Yatak odasında. Öğleden sonra döndüğünden beri çıkmadı.” Diye yanıtladı bir hizmetçi.
Yan Xiaohan’ın yüreği titredi. “Onda… bir gariplik var mı?” Diye daha da yaklaşıp sorguladı.
Kız kafası karışmışça başını salladı. “Anormal bir şey yok, sadece insanlara onu rahatsız etmemelerini söyledi. İyi bir ruh halinde gibi görünmüyor mu? Gene de geçen ki kadar kötü görünmüyor.”
Daha bile kaygılandı.
Meslek dışından birinin böylesine büyük, ani bir uyarıcıya muzdarip olduktan sonra darmadağın olması, yıkılması ve hatta feryat figan etmesi alışılmış bir şeydi. Sözde Fu Shen demirden yapılmıştı, ancak yüreğindeki bütün duyguları sızdırmayacak şekilde mühürlemesi ve yavaş yavaş onları sindirmesi de imkansızdı. Ne kadar durgun olursa, o kadar kötü olurdu. Yan Xiaohan, Fu Shen’in sessizce kendi kafasında takılıp kalarak, zihnine ve bedenine zarar vereceğinden korktuğu için, onun fena bir öfke nöbeti geçirmesini yeğliyordu.
Yatak odasının önünde dimdik durdu, terslediği takdirde kapıyı kırmaya hazırdı. Elini kaldırdı ve tıktıkladı. “Jingyuan?”
“İçeri gir.” Fu Shen’in yanıtı hızlıydı.
Yan Xiaohan bir anlığına duraksadı, sonra kapıyı itip açtı. Odada fener yoktu. Akşamın alacakaranlığında Fu Shen pencerenin yanına oturmuş, düşüncelere dalmış halde batan güneşin parıltısını seyrediyordu.
Diğer adam yakına geldiğinde, Fu Shen başını çevirip, “Genelde odaya girerken kapı çalmazsın. Bugün neden normlara karşı geliyorsun?” diye sordu.
“Um?” Yan Xiaohan tereddüt ederek konuştu. “Sen…”
Fu Shen gülümsedi. “Çok ihtiyatlı davranıyorsun. Üzgün olduğumdan mı endişeleniyorsun yoksa bunu çok fazla ciddiye alacağımdan mı korkuyorsun?”
Yan Xiaohan gözünün önüne sayısız ümitsiz sahne getirmişti ve tek biri gerçekleşmemişti. Fu Shen gerçekten bugünün olaylarını uzun uzadıya düşünüyordu, ama hakikaten sakindi ve kendini mutlu görünmeye zorlamıyor yahut rahatmış gibi numara yapmıyordu.
“Otur.” Fu Shen acelesizce yanındaki yuvarlak tabureyi işaret etti, sonra yeniden konuşmaya başlamadan önce Yan Xiaohan’ın karşısına oturmasını bekledi. “Benim için merakta kalmana gerek yok. Bugün hapishanede Chunyang’ın söylediği “gerçek” korkunç olsa bile, nihayetinde tek taraflı bir hikayeydi ve pek bir güvenilirliği yok. Hala gelecekte daha fazla doğrulamaya ihtiyacı var.”
Yan Xiaohan hiçbir suretle onun bu derece aklı selim olacağını beklememişti. Biraz kendi kulaklarına inanamıyordu ve bunun diğerinin aklını yitirmesi işaretli olduğundan şüpheleniyordu. “Jingyuan…”
“Öyle bakma bana.” Dedi Fu Shen bıkkınca. “Ben dengesiz değilim. Uçan Ejderha Muhafızı olarak yüzlerce mahkumu sorguya çektin, Kardeş Yan. Hala ölümün eşiğindeki bir adamın laflarının güvenilir olduğuna inanıyor musun?
Her halükarda ben inanmıyorum.” Kendini hor görerek gülümsedi. “Soğuk kanlı olduğumu söylemekte hava hoş. Yan Eyaletindeki yıllarım boyunca Tatar halkını ve Zhe halkını, yanı sıra Han halkını sorguladım. Bazı kişiler yalnızca kendilerini kurtarmak ister ve korkudan her şeyi itiraf ederler, ama daha da çoğu ölüme kafa tutar ve bir şeyler uydurur, kendileriyle birlikte daha fazla insanı gömülmeye sürüklemek için kendilerini yem olarak kullanırlar.”
Yan Xiaohan bir anda Fu Shen’in tecrübelerinin sıradan bir insanınkinden tamamen farklı olduğunu kavradı. Hiçbir hazırlık olmaksızın tekrar ve tekrar olağanüstü durumlara itilmişti, savaş meydanlarında seneler boyu süren seri değişimler tarafından bilenmişti, bir dağın ağırlığı kafasına bastırmış ancak ifadesi değişmeden kalmıştı. Önündeki dalgalar ne kadar yüksek olursa, adam da o kadar serinkanlı oldu ve vazgeçmeyerek tasavvurları aştı.
İlginç bir biçimde sel gibi yağan yağmurun altındaki bir figürü anımsadı. O, kendisinin kontrolü kaybetmenin eşine geldiğinde, Fu Shen sakince, “bir asilzadenin dünyadaki yerini yaptığı ve yapmadığı şeyler belirler” demişti.
Koyu demirden yapılmış bir kalp ve buzdan yapılmış iç organlar.
Fu Shen durgun bir tavırla mükemmel analizine devam etti. “Sağlam Dağ Geçidi muharebesi sırasında, Yang Xu'nun kasten orduya yardımı geciktirmesi belki doğru olabilir, ama savaşı etkileyen başlıca neden o değildi. Rahip Chunyang’ın bundan haberi var mı yok mu, ya da ana ve yardımcı aksamı bulandırmak için mi zahmete girdiğini bilmiyorum. Amcam öldükten sonra, en çok işin peşini bırakmayan ben değil, Majesteleri Su Prensi idi, ve ikimiz çoktan Geçidin savaşını sonuçlandırmıştık. Yang Xu’nun Tang ordusu vaktinde gelmek için acele etse bile, amcamı kurtaramazlardı ve sadece olayın kuyruğunun ucuna yetişebilirlerdi. Dahası, Yan Xu geciktirmiş olsa bile, şüphe uyandırmayacak bir kapsamda kaldı — en azından ben ve Prens sıradışı hiçbir şey fark etmemiştik. Eğer fazlaca bariz yapmış olsaydı, Prens çoktan onu katletmiş olurdu, bugüne kadar hayatını yaşamasına izin vermezdi.
İlaveten, kazara “biz”den bahsetti. Mavi Kum Geçidi, Mu Boxiu, beyaz çiğ, Engin Uzun Ömür Festivali – bu dört şeyi bir başına yapmış olamaz. Bir hissikablelvukudur, başkentte büyük bir şebeke var ve Rahip Chunyang yalnızca bir piyon diyor, oyun parçalarını arkasında tutan bir kişinin anahtarı budur.
Son gerekçeye gelince… bu sadece benim varsayımım. Bunu bir tuz tanesi olarak kabul et, doğru olmayabilir. Beyaz çiğin özellikleri çok korkunç, ve bir kez etrafa yayılınca uçsuz bucaksız sonuçları olacak. Rahip Chunyang izlerini gizlemek için bir keresinde ona mesaj ileten bir çocuğun ailesini imha etmişti ve beyaz çiğ yüzünden birkaç masum vatandaş da öldü. Eğer ki gerçekten Kuzey Yan’dan biri olup hem de amcamın astı olsaydı bu yöntem biraz fazla ahlaksız olurdu.
İçimden bir ses sadece Rahip Chunyag’ın değil, arkasındaki kişinin de böyle olduğunu söylüyor. İşleri bu şekilde ele alma usulü… daha çok rahmetli babamın eski astlarınınkine benziyor.”
“...Bay Tai Dağı’na* birazcık olsun saygın var mı böyle konuşursan?”
*Tai Dağı pek çok Çin deyiminde geçen büyük ve önemli bir dağ imiş. Aşırı saygı duyulan bu görkemli dağ ile biri kıyaslanırsa güçlü, kudretli, cesur ve daha pek çok kahramanca övgü anlamına gelir. Yanyan burada diyor ki, “reis bu kadar yiğit, dağ gibi sapasağlam olursan bizim Tai Dağı alınır bak”.
Fu Shen alayla küçümsedi. “O yaşarken, sık sık amcam ve benim bir kadının hayırseverlik ders kitabına sahip olduğumuzu söylerdi. Ne şekilde hayırsever olacağını düşünüyorsun?”
Yan Xiaohan yanıtlamadı.
“Rahip Chunyang’a inanmadığına göre, neden kendi ellerinle onun işini bitirmek istedin?” Diye sordu bir müddet sonra.
Bu soru Fu Shen’in hafifçe irkilmesine neden oldu, hemen ardından fazla ilgi göstermeden konuştu. “Kuzey Yan’dan geldi. Onu boğmamak sadece suya sürüklenmesini beklemek olmaz mı?”
Yan Xiaohan birden ayağa kalktı, yakına eğildi ve diğer adamın kolunun ön tarafını çimdikledi. Oradan keskin bir acı patladı, Fu Shen’in kasları birkaç saniyede gerildi ama neden bundan kaçmadığına dair hiçbir fikri yoktu.
“Acıdı mı?”
Fu Shen onu anlayamıyordu. “Ne saçmalık. Kendin denemen için seni çimdiklememe ne dersin?”
“Yani acıyor.” Yan Xiaohan onun önünde durmuş, tam bir kabullenme jestiyle kollarını hafifçe iki yana açmıştı. Tüm süre boyunca gözleri Fu Shen’e dikiliydi. “Yaşayan bir insan olduğunu ve bir yığın taşla metalden yapılmadığını unutma.”
Rahip Chunyang vicdansız ve dolap çeviren bir insandı, ancak yaptığı her şey Fu Shen içindi ve arkasında kurbanlarla, pek çok hayalet kahramanla dolu bir kapı vardı.
Hala can vermiş sadık ruhları hatırlayan biriydi.
Hala onun için giden, yine onun için geriye kalan son kan damlasını boşaltan biriydi.
Kuzey Yan’ın tamamı aynı kaynaktan geliyordu. Daha önce hiç tanışmamış olsalar ve yaşlarına göre ayrılmış olsalar dahi, Fu Shen hala o adamın kendisinin asker arkadaşı olduğunun farkındaydı. Rahip Chunyang’ın işini bitirmesinin nedeni buydu.
Sakin bir halde yaptığı analizin tamamı duygularının dışında oluşturulmuştu. Fu Shen tüm mantığını kullanarak ayrıntıları ölçüp biçmek için kimliğinden sıyrılmak zorundaydı. Ancak o zaman kendini Chunyang’ın gözündeki gözyaşı parıltısını unutmak için zorlayabilirdi.
Ancak, bir yığın taşla metalden yapılmamıştı.
Fu Shen bir anlığına dumura uğradı. Kaskatı kesilmiş omuzları ve sırtı en sonunda çöktü, takiben tek bir kelam etmeden öne doğru hafifçe eğildi, yüzünü Yan Xiaohan’ın kucağına gömdü.
Bir çift el nazikçe sırtına yerleştirildi.
“Kuzey Yan yirmi yıla yakındır sınırı koruyor. Kaç tane insanın kemikleri Kuzey Sincan’a gömüldü, buna karşılık sadece yersiz şüphe uyandırıyor?” Diye mırıldandı. “Yang Xu gibi pislik bir kötü adam bugüne kadar sarayda at koştururken, benim amcam son anına kadar savaştı. Öc alırken bile, boşluğu doldurmak için Kuzey Yan Ordumun hayatları alınıyor…”
Yan Xiaohan onu çevreleyen kollarını sıkarak, sessizce, “Bu kadar sıkma canını.” diye konuştu. “Bak, ne olursa olsun, daima arkanda geniş bir Kuzey Yan’a sahipsin — aynı zamanda bana.”
-----------
Bölümün sonu.
Oy verip yorum yapmayı unutmayın.
Final haftam geldi ve bizim düzen yine bozuldu zşzşğlişşz Yani, bir süre yine bölüm gelmeyecek ne yazık ki. Neyse ki bundan sonra yaz tatili var bol bol çeviri yapabilirim hiçbir engel olmadan. :") Kendinize iyi bakın, sağlıcakla kalın~~
Yorumlar
Yorum Gönder