Bölüm 37: Ağdan Kaçış

Önceki | İçindekiler| Sonraki

Karakter Tab.

Keyifli okumalar.

--------

Saf Boşluk Manastırı’nın düzenlemesi sıradan Taoist tapınaklarınınki ile kıyaslanabilir nitelikteydi. Bina merkez ekseni üzerine simetrikti, ana salon Üç Saf Ruh¹ salonu olarak hizmet görüyordu ve böylece onların heykelleri kutsal alanda sergileniyordu.

Du Leng Fu Shen’i pek de düz olmayan beton yolda itti, aynı daha sıradan olamayacak Budist inananlar gibi. Uçan Ejderha Muhafızı zaten bu avluyu baştan sona aramıştı ve Fu Shen de hiçbir şey seçemedi sadece bu alan vesilesiyle bir şey üzerine düşündü. Esasında aklında diğerleriyle hiç konuşmadığı bir şüphelenme vardı ancak bu, kalbini durmaksızın hafifçe boğuyordu.

Yan Xiaohan ve onun evlenmesinin ertesi günü, Yu Qiaoting ona küçük bir kutuda kanlı Doğu İncileri getirmişti.

Fu Shen o zaman, bunları uzağa götürmesini ve icabına bakmasını söylemişti fakat bu vukuatı zinhar unutmamıştı. Zhe klanına ilişkin en ufak bir detay öyle önemsiz şeyler değildi; bu eski muhalif, avını sinsice gözleyen bir kaplan misali öteden beri onu izlemeye devam ediyordu, hizaya gelmiş gibi davranıyor lakin el altından dişlerini ve pençelerini bileyliyor, ölümcül bir darbe indirme şansını beklemek üzere yatarken kış uykusuna çekiliyordu.

Fu Shen’in Kuzey Yan Ordusu Komutanı olarak görevden ayrılması ve iyileşmek için başkente geri dönmesi onlara şüphesiz umut vermişti, öyle ki hepsi fırsattan istifade ileri adım atma yürekliliğine ve çıkıp etrafı kolaçan etmeye cesaret etmişlerdi. Gel gelelim, fazlasıyla uzun zaman geçmişti ama henüz bir hamlede bulunmamışlardı; belki de hala bir sonraki turda Büyük Zhou hükümdarı ve onun tebaasının birlikte hareket edeceğini zannediyorlardı.

Kuzey Yan Demir Süvarileri hiçbir suretle büsbütün hazırlıksız değildi. Fu Shen’i tedirgin eden yegane şey, Zhe klanının başkentte kaç tane keşif erine sahip olduğuna dair hiçbir fikrinin olmamasıydı. Altın Karga Muhafızı cinayetinin veya Engin Uzun Ömür Festivali suikast girişiminin arkasında onların parmağı olabilir miydi? O Doğu İncileri sadece basit bir provokasyon muydu yoksa nesneler bir çeşit imayı mı kastediyordu?

Doğu İncisi, Zhe için son derece kıymetli cinsten bir hazineydi. Büyük Zhou’ya ödenen haraç dışında, klanlarında yalnızca liderin karısı ve annesi -Orta Ovalar ifadesiyle, imparatoriçeleri ve büyük imparatoriçe²- onları takınma vasfında olabilirdi. Nitekim, pek çok Zhe klanı mensubu Doğu İncileri'ni imparatoriçeye atıfta bulunmak üzere kullandı, ve Engin Uzun Ömür Festivali gününde İmparatoriçe’nin talihsizliği meydana geldi. Bu sadece tesadüf müydü?

Genel çağrışımlar yapılırsa, Altın Hap ve Doğu İncisi biçimsel olarak benzerdi, ki bu ayrıca şüpheliydi. Dahası, isimleri “Doğu” içeriyordu – bu Doğu Sarayı’na en büyük darbeyi vuracağını ima ediyor olabilir miydi?

Tüm yolculuk boyunca aklının böyle vahşice koşmasına izin vermenin tam ortasında, tekerlekli sandalye küçük bir taşa çarpmış, onu sarsmış ve derin düşüncelerinden geri çekmişti. Bir bakış atmak için kafasını kaldırdı. “Neresi burası?” Diye sordu kuşkucu bir şekilde.

“Bilemiyorum,” diye cevapladı Du Leng mahcup olmuş bir halde. “Kaybolmuşum gibi görünüyor…”

Fu Shen, “Hakikaten de beklentilerimin ötesindesin.” diye küçümsedi, gamsızca işaret etti. “Neresi olursa git sadece. Avlunun nasıl büyük olduğuna bakılırsa, gözün kapalı dışarı çıkabilirsin. İlerde küçük bir bina yok mu?”

Du Leng o denli utanmıştı ki, osurmaya bile cesaret edememişti, tek bir kelam etmeden Fu Shen’i mekana itti. Üç katlı, minik bir yapının önünde durdular. Fu Shen’in dudakları enteresan bulmuş edayla yukarı kıvrıldı. “Bir kutsal yazılar kütüphanesi mi? Hem de bu kadar uzakta,” diye meraklandı.

[ÇN: İşicm jhvkhkjdsbjkzbjcbkzdnzh]

Pek çok salondan geçmişlerdi ve Fu Shen’in zihni yarı yolda sapmış olsa da, şu anda muhtemelen Saf Boşluk Manastırı’nın bilinmeyen bir kuytusunda oldukları çıkarımında bulunmuştu. Bu kütüphane ücra bir noktada, rahiplerin yaşadığı kanattan bir hayli uzak mesafede ve ayrıca geniş alana yayılmış ormanlığın arkasında gizlemiş vaziyetteydi. Terk edilmiş görünüyordu ve kesinlikle kolay bulunabilir değildi — hiç, bir kimse buraya kutsal yazıları okumaya gelir miydi gerçekten?

“Haydi gidip içine bakalım.”

Du Leng aşırı derece zorlukla Fu Shen’in tekerlekli sandalyesini merdivenlerden yukarı çıkardı, yorgunluktan nefes nefese kaldı. “İçeri giremeyiz, kapısı kilitli.”

Fu Shen ona bakıverdi. “Ne kadar dar görüşlü.” Konuşurken elini ters çevirdi, kim bilir nereden aldığı bıçağı kavradı ve bakır kilidi iki üç denemede kırıp açtı. Bir eli itmesiyle tahta kapı ardına kadar açıldı, tozlu havayla eskimiş kağıt kokusu suratlarına çarptı.

Du Leng: “……”

Fu Shen’in eli öyle çabuktu ki, Du Leng hareketlerini net göremeyecek boyuttaydı. O büyük, ağır pirinç kilit sanki avucunda bir oyuncaktı.

En önemli olan şeyse… o yatılı tedavi gören bir hastaydı, ne diye gelişigüzel bıçak kullanıyordu be?!

Kütüphanenin içi tozdan geçilmiyordu. Du Leng tekerlekli sandalyeyi kapı eşiğine götürürken bir kez daha öfleyip pöfledi. Bir doktorun cüssesi, Markiyi kolayca ikinci kata çıkarabilecek savaş ırgatları gibi değildi.

“Yeter yeter. Git kapıyı kapat.” Fu Shen daha fazla buna katlamıyordu, böylece kolçaklardan destek alarak ayağa kalktı. “Kendi başıma devam ederim.”

Yaralarının durumu aslında olağanüstü biçimde üstü kapalıydı. Diz kapakları büsbütün kırılmıştı ve tendonları zarar görmüştü, ancak ayağa kalkamayacak kadar fena değildi. Güzelce kendine baktığı sürece, tamamen kendini toplayabileceğine dair umut vardı. Ancak gerçekten de bu kısa süreçte normal olarak yürüyemezdi, ve yaraları iyileşmiş olsa bile, sağlıklı olduğu zamanki gibi uzun dönem ön saflarda dikilebilmesinin mümkünatı yoktu.

Bu tuhaf vaziyet İmparatorun ordudaki casusu tarafından tuhaf hale getirilmişti, zira Fu Shen’in yaralanması haberleri karanlıkta kalamamıştı, bu sebeple İmparator derhal iyileşmek için başkente dönmesini emretmişti. Fu Shen daha önceden İmparatorun kendisine karşısı ihtiyatlı davrandığını fark etmişti, ama böylesine aceleci olacağını beklememişti. İmparatora tam bir iyileşme olasılığının varlığını bildirmesini daha bile imkansızdı, yoksa başkentte bir ay yaşamamış olabilirdi.

Sadece hesaplamalara karşı hesaplamalar yapabiliyordu, durumunu biraz daha ciddi şekilde anlatıyordu ki her şeyden önce hayatta kalabilsin. Sakat görünümü başlı başına İmparatorun görmesi için bir uydurmacadan ibaretti. Gerçekte Fu Shen’in kemikleri neredeyse kaynamıştı bu nedenle kalkıp biraz yürümek sıkıntı değildi. Sadece insanların önünde şov yapması ve bunu ele verecek hiçbir aksiliğe izin vermemesi gerekiyordu.

Du Leng onun gerçek koşullarının farkındaydı ve ona gerçekçi bir sahte-topallık kazandırmak amacıyla Fu Shen için kişinin bacaklarını güçsüzleştiren ve alındıktan sonra hissizleştiren bazı haplar hazırlamıştı. Sonuç o kadar inanılmazdı ki Shen Yi’ce’yi bile faka bastırmışlardı.

Du Leng kapıyı kapatmaya döndü, huzursuzca onu ikaz etti. “Yavaşlayın, son günlerde pek yürümediniz. Dikkat edin de düşmeyin. Bacaklarınız acıyor mu?”

“Birazcık. Mesele değil.” Fu Shen dikkatli bir şekilde dengesini kurmuş, duvara karşı kendini desteklemiş ve pek çok kitaplığı ağır ağır yürüyerek geçmişti. “Bayağı uzun zamandır kimse buraya gelmemiş, kimse silip süpürmemiş de, ama girişteki basamaklar aslında sık sık ziyaret ediliyormuş gibi temizdi. Garip.”

Du Leng arkasından takip ederken tekerlekli sandalyeyi itti. Fu Shen akabinde ikinci kata çıktı ve etrafında bir döngü yaptı, birkaç eski püskü kitaba baktı ve ilgisizce onları geri koydu. Odanın sonuna vardığında, aniden oldukça yumuşak bir “Ha?” çıkardı.

Du Leng bunun nedenini anlamadı. Fu Shen odanın içinde birkaç kez daha gitgel yaptı sonra kaşlarını çattı. “Aşağı kata inelim.”

İkidi bir kat aşağı indi ve önceki gibi birkaç sefer etrafta dolaştı, Fu Shen duvarları tek tek sayarken parmaklarına vurdu. Du Leng kaşlarını sertçe çattığını fark etti ve sormaya hakim olamadı. “Sorun nedir General?”

“Ters giden bir şeyler var. Hissetmiyor musun? İkinci kattaki oda birinci kattakinden daha geniş gibi duruyor.”

Du Leng boş boş başını salladı.

“Bu duvardan kapıya kadar kaç adımda varılacağını bir say, sonra ikinci kata çık ve aynı rotayı baştan sona takip et.”

Du Leng talimat verdiği gibi bir tur attı, sonra derhal ardından yüzünde şaşkınlık sergileyerek ikinci kattan aşağı koştu. “İkinci katta en az bir adım daha var! Olabilir mi ki…” (1)

Fu Shen susmasını işaret ederek bir parmak kaldırdı.

Yumuşak bir konuşmayla emir verdi. “Git Genaral Wei’yi bul. Biraz insan biraz da ıslak odun getirsin…” (2)

Kuzey Hapishanesi’nin Ceza Dairesi’nde.

Rahip Chunyang şimdiye dek tek kelime etmemişti. Yan Xiaohan ve Tang Guo neredeyse tüm günü işkence odasında demleyerek geçirmişlerdi. Sonra, alelacele dışarıdan biri gelip Yan Xiaohan’a birkaç şey fısıldadı.

“Anlaşıldı.” Yan Xiaohan Tang Guo’ya döndü. “Doktor Shen beni soruyormuş. Bir süre buna göz kulak ol, ben çıkıyorum.”

Tang Guo’nun gözleri “Doktor Shen” lafını duyduğu gibi parıldadı, ama ona bir şey olmadığını öğrendikten sonra, ifadesiz bir şekilde başını salladı. Yan Xiaohan çenesini kaldırdı ve hücrede asılı tutulan mahkuma işaret etti. “Bu mevzu onunla ilgili olabilir. Biraz ağırdan al ve onu öldürme.”

Kuzey Hapishanesi Uçan Ejderha Muhafızı genel merkezinden yalnızca birkaç adım uzaktaydı. Yan Xiaohan kapıdan içeri adımını attığı an Shen Yi’ce bir kasırga gibi yuvarlandı. “Efendim! Manasatır'mış! Yang Hexuan da dahil olmak üzere cinsel tükenmişlikten ölen kişiler birbiriyle alakasız değildi – hepsi Saf Boşluk Manastırına gitmiş!”

“Ne-...” Yan Xiaohan’ın korkuyla zıplattı. “Ne dedin sen? Yavaş konuş, en başından. Neler oluyor?”

Shen Yi’ce’nin heyecandan yüzü kızarmıştı. “Yang Hexuan’ın üzerinden çıkan uyuşturucu paketinin tam olarak ne olduğunu bulmaya çalışıyordum son birkaç gündür, bu yüzden ölen herkesin evlerini ziyaret ettim. Yaşadıkları yerler şehrin her yanına dağılmış olsa da, eğer bir haritada işaretlenirse konutlarının aşağı yukarı bir daire oluşturduğunu ve tam ortalarında Saf Boşluk Manastırı’nın dairesini görebilirsiniz.”

Başkentin bir haritasını serdi, Yan Xiaohan’a mevzubahis fırça işaretlerine göz atmasını belirtti.

“Manastırın daima kutsal bir itibarı olmuştur ve orada pek çok tütsü yakılır. Tatillerde yahut hayırlı günlerde sayısız ziyaretçi gelip gider, bu yüzden halkın, bu insanların aynı noktada ortaya çıktığına dikkat etmemesi doğaldır. Rahmetlilerin ailelerine sordum, ve hepsi de gerçekten tütsüyle birlikte sıkça Manastır’a gitmiş, genellikle bağış vererek katkıda bulunmuşlar. Baş ağrısı veya hafif bir hastalık kaptılar mı efsunlu su ve zincifre hapları almaya giderlermiş³ ve bir dozdan sonra iyileşirlermiş. Eğer sahiden böyle her derde deva bir ilaç sınıfı olsaydı, biz doktorla ne güne duruyoruz? Besbelli, bağımlı olma hatasına düştüler ve sadece Manastır’a giderlerse uyuşturucu alabilirler.

Tapınaktaki ölümsüz Tao hürmeti adına, vatandaşlar da adaklara uydu bu sebeple kimse bunu garip karşılamadı. Manastır garip ilaçların satışını yapmak için bu ortama bel bağlamıştı. Yang Hexuan’ın gündeme getirilmesine bile hacet yok; Rahip Chunyang babası tarafından tavsiye edilmişti.”

Yan Xiaohan haritaya baktı ve bir anlığına kendi kendine mırıldandı. “Gel,” dedi tereddütsüzce. “Saf Boşluk Manastırı’na gidiyoruz.”

Birkaç astıyla birlikte Manastır’a aceleyle gittiğinde ve ardından Wei Xuzhou ve Fu Shen’in kutsal yazılar kütüphanesinin içinde bulunduğunu duyduğunda, Yan Xiaohan’ın sağ göz kapağı ansızın huzursuzca seğirdi.

Kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir his kalbine saldırdı. Daha fazla düşünecek vakti yoktu, kütüphaneye fırlayıverirken insanları yanında götürdü, oysa daha yakına gelmemişti ki, binanın önünden dalga dalga yükselen ve gökyüzüne hücum eden uzaktaki kara dumanları çoktan görebilmişti—

“Fu Shen!”

Fu Shen aniden arkasını dönmüş, korku ve öfke dolu bir bakışla ok gibi çıkıveren “karısı” ile doğrudan yüzleşmişti.

Aynı anda, dumanla kaplanmış kütüphanenin içinden ani, yüksek sesli bir gümleme gelmiş, hemen takiben geniş kapılar bir tekmeyle içerden açılmıştı. Siyah bir figür durmadan öksürerek, odadan dışarı fırlarken ağzını ve burnunu kapatıyordu!

Yan Xiaohan daha ona yaklaşmamıştı ki, Fu Shen'in şimşek kadar hızlıca belinden bir bıçak çektiğini, ve hatta bakmadan, elinin tersiyle fırlattığını görmüştü. Son derece göz alıcı beyaz bir ışık su misali aktı ve bir çınlamayla figürü bir beyit sütunaçiviledi.

Su dolu bir leğen taşıyan bir ast geldi ve durmaksızın duman çıkaran ıslak oduna döktü. Ateş, sarmal şekilde beyaz bulutlar yayarak bir tıslamayla söndü. Avludaki her kişinin yüzünde kendine has farklı ifadeler vardı.

Alabildiğince uzanan sükunet içinde, Fu Shen uzandı ve Yan Xiaohan’ın dehşetle soğuyan elini avucunun içine aldı. Çekiştirdi ve nazikçe salladı, sanki onun gönlünü alıyormuş gibi, fakat aynı zamanda kayırma için yaltaklanan, övgü isteyen imali bir tonu da vardı. “Bak. Bir balık ağdan kaçtı, ben de yakalamanda sana yardım ettim.”

---------

¹Bunun herhangi bir yerde Türkçe anlatımını bulamadığım için kendimce çevirdim. Üç Saf Ruh (三清, Sanqing); diğer tercümeleriyle, Üç Saf Berrak Ruh, Üç Bozulmamış Ruh, Üç İlahi Hoca, Üç Duruluk veya Üç Saflık(iffet-namus anlamında saf), Taoist tanrılar içinde en büyük üç tanrı olan Taoist Teslis’dir. Onlar Tao’nun saf görünümü, fani varlıkların ilk kökeni olarak kabul edilirler.

²Aslı haliyle, Emperss Dowager, imparatorun annesi veya dul eşine verilen unvanın ing. tercümesi. Ancak bunun tam Türkçe çevirisi olmadığı ve ana imparatoriçe konumun bundan farklı olması dolayısıyla, bundan sonra bu unvanı wiki’ye de dayanarak “büyük imparatoriçe” şeklinde çevireceğim.

³“Efsunlu su” Taoist rahipler büyülü bir tılsım/muska yazıp yaktıklarında ve külleri suyla karıştırdıklarında olur. Bu suyun sonradan iyileştirici özelliğe sahip olduğu söylenir. Zincifre hapları ise tam olarak şudur: GÇT (Geleneksel Çin Tıbbı) zincifrenin kalbe iyi geldiğini söyler. Amma velakin, zincifre bilinen bir zehir olan cıvanın indirgeme yolu ile elde edildiği cevherdir.

⁴İnsanların bazı şiirleri ve ebedi sözleri, bazen de kutsal yazıları sergilemek amacıyla astığı özel sütun, kiriş veya evin bölümü.

Yazar şöyle diyor: (1) Buradaki “adım” yaklaşık 1.5 metreye tekabül eden antik bir ölçü birimini ifade eder.

(2) Bir odanın yüzeysel alanına bakarak içinde gizlenmiş küçük bir odayı bulma yöntemi ve gizli odadan birini zorla çıkarmak için yangın başlatma yöntemi, Conan Doyle’un Sherlock Holmes Vaka’sı Norwood’lu İnşaatçı’da tasarlanan hilelerdi. Bu metinde, gizli odanın tasarımı Norwood’unki ile aynı ama sahte ateş aydınlatması yöntemi hususunda, bu metin onun yerine antik çağlarda sıkça kullanılan “duman mağarası” yöntemini benimser. Bir sonraki bölümde bunun için makul bir açıklama olacak ve Norwood tasarımına göre küçük farklılıklar detaylıca anlatılacaktır. Herhangi bir intihal tartışmasını önlemek amacıyla bunu açıklıyorum.


Önceki | İçindekiler| Sonraki

Karakter Tab.

Yorumlar