Keyifli okumalar.
-------------
Yuantai’nin yirmi altıncı yılındaki Engin Uzun Ömür Festivali, yüzlerce memurun İmparatora uzun ömürlülüğünde tebrikler sunmasıyla başladı, tüm vatandaşlar birlikte eğleniyordu, ve İmparatorun bayılması ve İmparatoriçenin düşük yapmasıyla son buldu.
Yan Xiaohan geri dönüp davayı ele almak için can atıyordu, böylece ancak Fu Shen’i Doğu Zafer Kapısına gönderebilirdi. Genç bir hadıma, gidip Yan Malikanesi insanlarının saray kapılarının dışında beklemeye çağırmasını emretti, etrafta kimsenin olmadığı bir andan faydalanarak eğildi ve diğer adama sarıldı. “Bu davanın ne zaman mahkemeye çıkacağını bilmiyorum. Geceleyin beni beklemene gerek yok, erkenden yat.”
Fu Shen muhtemelen hala az önce neler yaşandığını düşünüyordu, ifadesi zerre kadar rahatlamamıştı. Bunu duyunca başını sallayıp onayladı.
“Ziyafette iyi yemediğini gördüm.” Yan Xiaohan devam etti. “Geri döndüğünde biraz daha ye. Aç kalma ve ilaçlarını almayı unutma.”
Fu Shen en sonunda düşüncelerinden çekildi, Yan Xiaohan’ı gözlerinin tam önünde tutmak için yakasından çekti. Ancak bunun onu öptüğünü söylemekten ziyade dudaklarına çarptığını söylemek daha yerinde olurdu. “Gençsin ve yaşlı bir amah¹ olmayı öğrenmen senin için iyi değil. Kes şunu ve çene çalıp durmayı bırak.”
Pozitif flörtöz bakışları kör bir adamın gözlerini açabilirdi. Yan Xiaohan nasıl karşılık vereceğini bilmiyordu, kendi kendine, şahsına özgü aşikar ilgisinin, bu sevgili Markinin henüz değerlendirmediği bir şey olduğunu düşünüyordu. Gelecek defa, onu üç gün boyunca yataktan kalkamaz hale getirmeliydi. Ancak o zaman yaşlı amah’ın değerini fark edecek ve eline düşen nasibinden tatmin olmayı öğrenecekti.
Genç hadım görevini tamamladığını haber etmek için geri dönmeden önce yalnızca birkaç sevgi sözcükleri için vakitleri vardı. Yan Xiaohan iki figür saray kapılarının dışında gözden kaybolana kadar gözleriyle onları takip etti, yüzündeki tebessüm git gide buz tuttu. Onu taş kalpli bir görünüşle değiştirdi ve Kuzey Hasiphanesine geri döndüğünde, tekrardan o merhametsiz Bay Kraliyet Müfettiş Temsilcisine büründü.
Fu Shen, Yan Malikanesine döndüğü an kendini odasına kapadı ve rahatsız edilmemesini emretti. Hizmetkarlar onun kötü bir ruh halinde olduğunu algılayabiliyorlardı ve hiçbiri onun aklını çelmeye cesaret edemedi. Hatta Du Leng bile, kapının dışında kalmakla sınırlanmıştı. Bu akşam olana kadar devam etti, biri kapıyı çalmaya gelecek ve ondan yemek yemesini rica edebilecek kadar cesaretli olduğunda, yusuf yusuf olarak eğer yemek yemezse, Efendi’nin öğrendiğinde muhakkak kızacağını söyledi.
Bu dillendirilir dillendirilmez, Du Leng işlerin sarpa saracağını hissetti. Fu Shen gibi lider bir kişi, en çok başkalarının onu tehdit etmesinden nefret ediyordu. Yan Xiaohan’ı bırak, şu yaşlı adam İmparator dahi burada olsa, hiçbir işe yaramazdı.
Bittabii, Fu Shen’in soğuk sesi odanın dışında duyuldu. “Yani hepinize yüz verebilirim, öyle mi?”
Yiyecekleri taşıyan hizmetçi kız korkuyla diz çöktü, gözlerinden yaşlar fışkırmıştı, ne gidebiliyor ne kalabiliyordu. Du Leng buna dayanamadı. Tam onları başka yere göndermek üzereyken, Fu Shen ansızın tekrar konuştu. “...Unut gitsin. İçeri getir.”
Neh?!
Bir Kuzey Yan hekimi olarak Du Leng, Fu Shen’in nasıl olduğunun gayet iyi farkındaydı. Ordudayken sapına kadar sözünün eriydi ve bir kez tepesi attı mı, arkadaşı yahut düşmanı olsun hiç fark etmez şiddetli bir gazap baş gösterirdi. Yığın yığın olmuş kudreti altında, çok az kişi onun üstünlüğüne kafa tutmaya cesaret edebilirdi. Bu davranış tarzı, iş meselelerine geldiğinde tolere edilebilirdi, ama görünen o ki günlük hayatta özellikle dik kafalıydı. Du Leng’in kendisi, vaktinde yakasından kaldırılmış ve onu ilaçlarını almaya zorladığı için çadırın dışına fırlatılmıştı. Sadece bir açıklama yapıldıktan sonra geri adım atan bu zatın, bildiği Jing Ning Markisi olduğunu hakikaten hayal edemiyordu.
Fu Shen’in sahiden iştahı yoktu, ancak hizmetçinin “efendi kızacak” dediğini duyduğu vakit, Yan Xiaohan’ın o gün ona, “Ömrümde ilk defa birine bu denli düşkün olmuştum.” dediğini hatırladı.
Madem kendisine bu denli düşkündü, ona bir iki adım atmayı kabul etmenin nesi yanlıştı ki? Maço adamın biri olur da dışarda tatsız bir şeyle karşılaşırsa ve geri döndüğünde hırsını karısından ve ailesinden çıkarırsa, hala adam denir miydi ona?
Ezelden beri kahramanların bile bir güzelliğin cazibesine karşı zaafı vardı, ve bu, ondan başka birşey değildi.
İç saray gece geç saatlere kadar keşmekeş içindeydi. İmparator öğleden sonra geri uyanmış, Yang Xu ve İmparatoriçeyle ilgilenmek için hasta bedenini sürüklemişti. İmparatorun böylesine büyük bir hiddete düşmesine neden olan şey, dışarıdakiler tarafından bilinmeyen bir iç hikayeydi. Yan Xiaohan açık ve net bir şekilde duymuştu, hatta Veliaht Prensin de sırası gelmişken icabına bakılmadığı için biraz üzgün hissetmişti.
Lakin, bu seferberliğin sonunda Prensin özel iltiması belki tamamen azalacaktı.
Uçan Ejderha Muhafızları izledikleri yolun sonuna kadar kusursuz bir ilerleme kaydedemiyordu. Saf Boşluk Manastırına yanlardan baskın düzenlendi, Rahip Chunyang’la günlük olarak etkileşimde bulunan şahıslar teker teker sorguya çekildi, yine de zehrin kaynağı ve suikastın gerekçesi sis altında kaldı. Rahip Chunyang hava geçirmez bir istiridye gibiydi; sırayla tehdit ve işkence hamleleri vardı ama inatla tek bir kelime tükürmemişti.
Yan Xiaohan işler böyle devam ederse, Uçan Ejderha Muhafızının sıradaki Altın Karga Muhafızı haline geleceğini varsayıyordu. Tam da o bunu düşünürken, Tang Guo işkence odasından çıktı, aldırışsız görünerek ellerini yıkadı. On soluk parmağın her birini itinayla temizlemiş, gözlerini Yan Xiaohan’a kaldırmıştı. “Adam zaten yarı canlı. Eğer yarına kadar konuşmaya başlamazsa, yapabileceğim hiçbir bir şey kalmaz.”
“Bugün buraya ulaşmak… şunu bir daha düşüneyim,” Yan Xiaohan mırıldandı. “Onunla ilgili tuhaf bir şeylerin olduğu hisse kapılıyorum. Yang ailesiyle işbirliği içinde değil gibi o… Saf Boşluk Manastırı onlarca yıldır başkentte miras alanı olmuştur ve içinde filizlenmekte olan sayısız tütsüler yakılır. O bir keşiş, bu yüzden diğerlerinden üstünmüş gibi davranması uygunsuz olacaktır. Mahkemeyi birbirine katarak ne yapıyordu?”
Tang Guo yalnızca deri yüzebilirdi, kesip inceleyemezdi. Sorusunu boş boş bakarak dinledi ve karşılık olarak ona eşdeğer kuşkucu bir bakış attı.
“...Boş ver,” dedi Yan Xiaohan. “Geri dönüp dinlen, sonra yarın bir daha dene.”
Eve geldiğinde saat epey geç olmuştu. Tüm Malikane uzun zamandan beri yatmaya gitmişti, uykulu gözlü bir kapı bekçisi ona girişi açmaya giderken elinde fener taşıyordu. Yan Xiaohan ses çıkarmadan avluya girdi; gece nöbeti tutarak dışarıyı seyreden hizmetçi kız onu duydu ve yerinden kalkıp kıyafetlerini değiştirmesine ve kendine çeki düzen vermesine yardım etti, bir yandan da Malikanenin öğlen ki durumunu fısıldayarak bildirdi.
Fu Shen’in saraydan çıktığında iyi olduğunu hatırladı, kapıyı itip açarken ses çıkarmamak için elinden geleni yaptığı sırada onu şaşırttı. İçeri bir adım attığı an, karanlıkla dolu odanın içinden pat diye bir sorgulama geldi. “Dönmüşsün?”
Yan Xiaohan gergin tavırlarını gevşetip masaya ışığı yakmaya gitti. “Neden uyumuyorsun?”
Pek parlak olmayan mum ışığı sayesinde ona bir bakış atmak için döndü. Fu Shen yatak başlığına yaslanırken ince bir iç cübbe giymişti, battaniye sadece bacaklarını örtüyordu ve ani gelen ışık yüzünden hafifçe gözlerini kıstı. İnce silüeti garip biçimde halsiz, moralsiz bir hissiyat veriyordu.
“Uyuyamam,” diye cevapladı Fu Shen. “Sarayda işler nasıl?”
Yan Xiaohan onu yanıtlamamış, ayakkabılarını çıkarıp yatağa girmişti. Evvela battaniyeyi yukarı çekip onu sıkıca sardı. “Gecenin bir yarısı uyumadan burada meditasyonda oturuyorsun. Üstünüze battaniye örtmek sizi ölümüne yorar mı, muhterem yaşlı?”
Martın bahar geceleri hala fazlasıyla soğuktu ve battaniye donuyordu. Yan Xiaohan bir anlığına battaniyeye dokundu, sonra uzandı ve diğer adamı kucaklayıp nevresimi ikisini de örtecek şekilde silkeleyip açtı. Fu Shen inini bulmuş vahşi bir kedi misali kendisine atılan fırçaya ters cevap vermiyordu. Yan Xiaohan’ın omzunun üstüne dayayarak başını yana yatırdı.
“Söyle bana, sadece uyuyamıyor musun yoksa aklını kurcalayan bir şey mi var?” Yan Xiaohan bir elini onu belinden tutmak için kullandı, diğeriyle de dağınık, uzun saçlarını kulağının arkasına kıvırdı. “Bir hizmetkardan bu öğleden sonra kötü bir ruh halinde olduğunu işittim. Kim üzdü seni, hm?”
Fu Shen dudaklarını sıkıca birbirine bastırdı. Aklındaki her şeyi söylemek için bir boşluğa ihtiyacı olduğunu hissetti ama bir hayli uzun zamandır sıkıntılarından sızlanmadan yaşamıştı ve nasıl bundardan bahsedeceğini unutmuştu. Aklında binlerce kelime vardı ancak nereden başlaması gerektiğini bilmiyordu.
Yükümlülüklerin tasasını çekmeye alışagelmiş yetişkin bir adam için, kendini ifade etmek, göğsünü yarıp açmaktan daha zor bir çaba istiyordu.
Yan Xiaohan da onu zorlamamış, üstünkörü lambayı söndürmüştü. Karanlık en iyi saklanma yeri haline gelmiş, yüreğindeki savunmalarını ağır ağır indirmesine olanak tanımıştı.
“İmparatoriçe nasıl?” Fu Shen bayağı bir vakit geçtikten sonra, kısık bir sesle sordu.
“Bir kadeh zehirli şarap,” diye sakince yanıtladı Yan Xiaohan. “Dışarı söylenen tek şey, çok fazla kan kaybettiğinden olduğuydu ve tıbbi tedaviye rağmen öldü.”
Fu Shen karanlık gecenin içinde gülümsüyor gibi görünüyordu. “Tabii. İmparator’un onu bu dünyada sağ bırakması imkansız.”
“Biliyordun?”
“Mhm. İmparatoriçe uzun zamandır Dünyevi Huzur Sarayını² ziyaret etmediği için, İmparatorun tohumlarından gebe kalmadı. Salondaki o hadise esnasında anında olayı anladı, aksi takdirde ona saldırılmasından öfkeden dosdoğru bayılacak kadar fazla hiddetlenmezdi.”
“Sen…” Yan Xiaohan’ın sesi pürüzlüydü.
“Ben yaptım.” Fu Shen açık açık kabul etti.
“……”
Yan Xiaohan, sanki kuyruğunun üstüne basılmış gibi az daha yataktan fırlayacaktı. Fu Shen’in dolaylamasına tepki verene kadar bir dakika bile geçmemişti ki, utanmış bir şekilde eğlencesine kolunu şaplakladı. “Cevabın niye bu kadar kısa ve kabaydı?! Yaptığın şey, onun düşük yapmasıydı hamile kalması değil! Bir evi ve aileyi paylaştığın kişiye böyle müphem şeyler söyleme! Beni korkudan öldürmek mi istiyorsun?”
Fu Shen acıyan kolunu ovuşturarak içten içe onun ödü patladığından şüphelendi. Yine de, Yan Xiaohan’ın tepkisi yüzünden ağır kalbinin karanlığı tuhaf bir biçimde biraz dağılmıştı.
“Öyleyse tekrar söyleyeyim. Engin Uzun Ömür Festivalinde İmparatoriçenin düşük yapması benim adamlarım vasıtasıyla daha önceden planlamıştı.” Diye izah etti Fu Shen. “Her günkü yemek düzeninde bir doz ilaç aldı. Kendi başına alındığında ilaç zararsız, ancak şarapla alındığı vakit kanın pıhtılaşmasını önleyici bir etkiye sahip. Martta gebe kalmıştı ve cenin henüz istikrarlı değildi, böylece birkaç bardak içtikten sonra Festivalde düşük yaptı.”
Yan Xiaohan, onun, bu art niyet sınıfında olacağını büsbütün beklememişti. “İmparatoriçenin yanına adam mı yerleştirdin? Ne zaman oldu bu?”
“Onları kasten yerleştirmedim. Uzun hikaye. Birkaç sene önceki polo maçında kurtardığım şu genç hadımı hatırladın mı?
İşte o, sonradan İmparatoriçenin iyi niyetini kazanmak için saç tarama yeteğine güvenerek, Dünyevi Huzur Sarayına temizlik işleri yapmaya atanmıştı. Ben başkente döndükten sonra, sarayın içinden bana bilgi sızdırarak İmparatoriçe ve kimi muhafızla arasında geçen gönül macerasından bahsetti.
Bir iyiliğin karşılığını vermek ve benim adıma intikam almak istiyordu. Aşağı yukarı bir ay sonra, bana İmparatoriçenin hamile gibi göründüğünü söyleyen başka bir mektup yolladı. Öyle olsa da İmparator birkaç aydır Dünyevi Huzur Sarayını ziyaret etmemişti, bu yüzden çocuk zinhar sağ kalmamalıydı. Ancak İmparatoriçe ondan ayrılmaya gönülsüzdü. Hatta İmparatoru ayartarak bir geceliğine kalması amacıyla Engin Uzun Ömür Festivali’nden çıkar sağlamayı planladı, ki bu hile gerçeğe dönüşsün.
O zaman benim görüşüm de, bu kadar kolay kurtulmamaları icap ettiğiydi.”
Bir zamanlar şiddetli yağmur altında bütün içi parçalanmıştı, ve yarın elbet bunun karşılığı olacağına dair ant içmişti.
Halka açık bir alanda, milletin gözünün önünde, İmparatoriçe; itibarını zedelememek için öfkesini yutarken İmparatorun başına yeşil bir şapka geçirmiş³, piç çocuğun farkına varırken burnunu sıkmış, kudurgunluğundan baygınlık geçirmesine neden olmuştu. Malum günden beri süregelen evlilik yaptırımının aşağılaması ile kıyaslandığında, nasıldı tadı?
Ve, Veliaht Prensin öz anası bir kez bu derecede bir skandala iştigal ettiğinde, Prensin güzelim hayatı da hemen takiben son bulacaktı.
Göze göz, dişe diş. Kan borcu kanla ödenmek zorundadır. İlaveten, Yuantai İmparatorunun eylemleri kesinlikle Fu Shen’inkinden binlerce kat daha beterdi. Yuantai İmparatoru, o titizlikle icra edilmiş fiyaskoyu seyretmeye davet etmişti onu. Kalbi intikam arzusuyla yanıp tutuşuyor ve uzun zamandan beri İmparatorun erkenden ölüp gitmesine hasret duyuyor olmalıydı, lakin dünyanın gidişatını tahmin etmek güçtü ve Rahip Chunyang cinayete teşebbüs etmişti.
Eli kulağındaki tehlikenin eşiğinde, Fu Shen İmparatorun hayatını kurtarmak için harekete geçmişti.
Bu beklenmedik haller öyle ani gelmişti ki, üstüne kafa patlatmaya vakti olmamıştı. O anki tüm eylemleri bilinçaltının tepkileriydi. Ne yaptığını nihayet anladığı vakit, çoktan her şey olmuş ve bitmişti.
Fu Shen tezce farkına vardı ki, tam o anda, fiyaskonun en büyük soytarısı… aslında kendi zatıydı.
----------
Bölümün sonu.
¹Amah veya ayah, bir aile tarafından temizlemek, çocuklara bakmak ve diğer ev işleri yapmak için çalışan bir kız veya kadındır. Kynk: Wiki
²Adından da anlaşılacağı gibi, İmparatorun cariyeleriyle seks yapması için özel bir mekan.
³Bknz; boynuzlamak
Yazar şöyle diyor: Bu bölüme ilişkin küçük bir açıklama: General Fu sahiden bütüncül [çn; yani kelimenin tam karşılığıyla, namuslu-dürüst veya karakteristik] bir kişi (hakikaten, burada şaka yok), ve ilaç karıştırmak gibi yüz kızartıcı planlarla uğraşmayı sevmez. Gel gelelim, gerçeği yenice zar zor öğrendiğinde, cidden öfkeden deliye döndü ve meseleyi gün yüzüne çıkarma dürtüsüyle biraz vicdansız bir karar verdi. Ancak, hala tabiatı gereği ülkesine sadık bir genç adam (çağın sınırları dahilinde) olduğu için, bilinçaltının güdüsüyle İmparatora yardım etti. Ondan sonra şu düşünceye sahipti: Ona yardım etmek isteyerek ne halt ediyorum ben? Deli miyim? Bu kadar bayağı biri miyim yani? Kendimi ağırdan mı satıyorum, sadece bundan farklı davranabilmek için? Böylece morali düşüverdi.
Ayrıca, İmparator, İmparatoriçe, ve Veliaht Prensin hepsi de beş para etmez diye düşünmesine rağmen, çocuk günahsızdı. Bu misilleme ahlakı biraz abartılıydı ve hayatı boyunca sahip olduğu prensiplere ters düşüyordu, bu yüzden kendi benliğiyle çatışmanın boynuz ucu ona saplandı.
Bu, tam olarak baş kahramanın doğası değil, tamamıyla pozitif değil, ve ben hep onun üzerindeki tarihsel sınırlamaları yeniden inşaa etmeye çalışıyorum; yeniden doğmamış, göç etmemiş, altın parmağa sahip olmayan, dış hilelere sahip olamayan ve bir Sistem’e sahip olmayan, doğma büyüme antik bir insan. Bir dereceye kadar öngörüye sahip olabilir, ancak ilerdeki dönemler hususunda (aşırı derece) bir ileri görüşlülüğü yok.
Sözün özü, millet, lütfen bunu bir “Temsili Hikaye⁴” olarak görmeyin. Kahramanımız hala birinden gelen itirafın ızdırabını çekebilir ve gözünü kırpmadan öldürebilir, ki bu ona iyi gelmiyor, ama her ikisinin kalbi de bu yazarın ki gibidir, sadece emekli olduğunda hayattan zevk almak isteyen tuzlu zen balığı⁵. Yarın mola veriyorum~
⁴Burada çevirmenin açıklamasını olduğu gibi çevireceğim çünkü aynı şeyleri hissediyoruz sis! 爽文 kelime anlamı; “Havalı Hikaye” ve bbbben bunun için uygun bir ingilizce kelime var mı hatırlamıyorum ya? Bunlar; 8324 bölüm uzunluğunda, kahramanın asla (belki adamın [çok nadir kadının] genç ve zayıf olduğu zamanlar hariç) dövülmediği, adamın -ya da kadının- haremine 48093 tane üye topladığı, her türlü nadir hurdayı ele geçirdiği ve mutlu bir son kazandığı (eline sunulduğu) romanlardır. Sözde, kahramanın her zaman kazanmasından muazzam bir hoşnutluk duyduğunuz için “temsili”dir.
⁵Ölmek üzere olduğu veya yaşama şansı çok az olduğu görüldüğünde kurtarılan veya canlanan bir şeyin argo terimi haam yu faan saang'dır Kynk: Wiki
BlackBerry şöyle diyore: Hehehe ben de fikrimi söylemesem olmaz :d Yazar ve çevirmenin dediklerine başından sonuna kadar katılıyorum ve böyle gerçekçi bir karakter olduğu için Fu Shen’i çooook seviyorum! Benim için ilk sırada kendisi. Yeri geldiğinde kendisine yapılan yanlışın hesabını sorar, gerçek dışı ve insanı sinir eden bir iyiliğe ve hoşgörüye sahip değil (ki en sevdiğim özelliği bu). Ama acımasız da değil ve hata yaptığı zaman bundan pişmanlık duyar. Korkusuz ve cesur ama asla kendine gereğinden fazla güvenmez, aşırı kibirle tavus kuşu gibi şişmez, ve nerede ne yapması gerektiğinin hep farkında. Mükemmel değil ama mükemmel. Love Fu Shen~ (๑´ლ`๑)フフ♡
Yorumlar
Yorum Gönder