Bölüm 34: Uzun Ömür Festivali

Önceki | İçindekiler| Sonraki

Karakter Tab.


Uyarı, hayvan ölümü içerir. 

Keyifli Okumalar.

-----------

Fu Shen, Yan Xiaohan’ın konuşmasını beklemeden devam etti. “Bugünkü menüde balon balığı mı var Kardeş Yan?”

Yan Xiaohan, dalga geçiyormuş gibi görünmeyen basbayağı ciddi haline kandı ve aval aval baktı. “Hayır… Kraliyet ailesinin imparatorluk ziyafetinde o seviyedeki bir toksin bulunmaz.”

“Bu çok tuhaf. Daha demin büyük bir tanesini gördüm; etine dolgun ve öfkeden köpürüyor, elleri arkasında merdivenlerin tepesinden bana dik dik bakıyordu.”

Yan Xiaohan onu adeta uzağa savurdu. Fu Shen kollarıyla yüzünü saklayarak, sessizce kıkır kıkır güldü. 

Fu Shen Salonun önüne oturtulduğunda, Yan Xiaohan görünen o ki misilleme yaparak onun belini çimdikledi. Gıdıklanan Fu Shen geriye doğru kasılarak parmağıyla onu işaret etti. “Edepsiz,” diye fısıldadı.

Yan Xiaohan ona, ‘Hala daha bunu söylemeye yüzün var mı?’ diyen bir bakış attı. 

Fu Shen farkında olmadan bir şeyi kavramış, yeniden sarsmaya başlamıştı. Yan Xiaohan’ın önüne eğilmiş başından menfaat sağlayarak, kötü niyetle kulağının yan tarafına sırtıttı. “Böyle soğuk yüzlü olma, yakışıklılığını bozacaksın. Bu kadar çok kolların arasında olmak enerjini yeterince alıyordur, hm?

Bu ‘hm’ ağzına kadar, katıksız bir tahrikle doluydu. Bunun vasıtasıyla Yan Xiaohan’ın bütün kanı fokur fokur kaynadı, lakin ne hüsran verici ki, her tarafta gözler vardı bu yüzden sadece bu devasa huli jing’i kaçırıp yatağa atma dürtüsünü dizginleyebilirdi. Sanki öfkesini çıkarıyormuş gibi onun avuç içini haşince sıkmış, ayağa kalkıp buz tutmuş bir suratla gitmişti. 

Fu Shen sıkılmaktan uyuşmuş elini silkeleyerek biraz hoşnut bir tonda mırıldandı. Dehşete düşmüş genç hadım acilen tekerlekli sandalyesinden iterek onu uzağa götürdü. 

[ÇN: Şunların fingirdemleri beni nasıl hissettiriyor biliyor musunuz? İşte böyle.]

Soydaş Prensler, Başbakanlar ve ikinci dereceden ya da daha üstü Dükler ve Markiler topluluğu Salonun önünde oturdu. İmparator ve İmparatoriçe şeref koltuklarında yerlerini alırken, geri kalanını daha aşağıda salonun her iki yanında bulunan koltuklar ağırladı. Ziyafet At vaktinde başlamış, İmparator ilk kadehteki bütün imparatorluk şarabını içmiş ve ardından yabancı elçiler tebriklerini sunmak için öne çıkmıştı. Bir xiao’nun sesi yükselmiş, davullar ahenk içinde çalmış ve Sanatlar Departmanının¹ saray kadınları çiçek düzeni dansı sergilemişti.  

İkinci şarap kadehinde, İmparator’un bütün oğulları ve soydaş Prensler peş peşe onu uzun ömürlülüğü için tebrik ettiler ve armağanlar sundular. Tüm armağanlar dünyanın nadide, kıymetli hazinelerinden oluşuyor, Salona akan nehir gibi gönderiliyorlardı. Yuantai İmparatoru ve İmparatoriçe her birine incik boncuklar ihsan etmiş, kimi değerli metaller, nefis takılar ve parlak ipekler bağışlamışlardı.

İhtişam akan Salonun içinde Fu Shen’in gözleri kısılıp dikkatli bir şekilde İmparatoriçe Yang’ı kesti. Yüzüne kalın bir pudra katmanı sürülmüştü fakat bu yine de solmuş benzini saklayamıyordu. Gözleri kızarmıştı, sanki ağlamış gibi. Müsrif fenghuang cübbesinin altında belirsiz bir titreme vardı ama küçük bir boyuttaydı ve her bir yandan gelen dansın, şarkının ve hareketliliğin örtmecesiyle göze özellikle yersiz gelmiyordu.

Bu beden dilini anlayamayarak şarap kadehini kaldırdı ve bir yudum aldı——

Tadı bi’ garipti.

Kararan suratıyla masanın üstündeki şarap kavanozunu kaptı ve bir bakış atmak için kaldırdı. İçinde fevkalade, ekşi kokulu pirinç sirkesi vardı.

Şu aşağılık göt herif!

Kadeh ilk başta sadece şarap içeriyordu. Fu Shen onun yarısını içmiş, kavanozla doldurmuş ve sonra dikkatlice bakmadan tekrar içmişti. Dilinin ucundan kafatasının tepesine kadar dalgalanan tadın tarifi neredeyse zordu. İmparatorluk koltuğunun altında oturmuş tüm kalabalığa göz gezdiren, tüm o sürece bizzat tanıklık eden Yan Xiaohan, Fu Shen gözlerini ona kaldırmadan evvel sükunet içinde başını başka yana çevirmişti. 

Üçüncü kadehte, Başbakanlar kadeh kaldırdı ve yüzlerce memur ayağa kalkıp Yuantai İmparatoru’nun uzun ömrünü ve ilahi bahtını aynı anda övdü. 

Dördüncü kadehte, İmparatoriçe Altıncı Saray başını² saraydaki her bir cariyenin İmparator’a iyi dileklerde bulunması için vekil olarak kullandı. 

Sayısızca dans ve şarkı durdu, sahne her türlü oyun ve gösteri için değişti; ölümsüzlük şeftalisini tutan Ana Kraliçe giyimli tanrısal kadın, taç yaprakları saçtı, havaya süzülerek dalgalanan bir çiçek yağmuru fırlattı. Her iki yandan, sisvari bir muslin sürüklendi, sonra pembe yüzlü, ak saçlı bir Taoistin zayıf figürü peyda oldu, elinde parlak bir Altın Hap³ tutuyordu.

Gözlerinde soğuk bir kıvılcımla Fu Shen, uzanıp yanındaki Guan Ting Markisinin kol yenini çekiştirdi. “Şu Taoist keşiş nereden geldi?” Diye sordu kısık bir sesle.

Diğer Marki güldü. “Bunu bilmiyorsun, Jingyuan, ama o Saf Boşluk Manastırı’nın Rahibi Chunyang. Majesteleri bir ay evvel baş ağrısından muzdarip olmuştu ve Ulusun Dayısı Yang ona bu rahibi tavsiye etti. Halkının tedavisi hakikaten tesirliydi ve Majesteleri onu takdir etmek için çok geçmeden saraya getirdi.”

Fu Shen öylesine başını sallayıp içinden şöyle geçirdi: Tesirliymiş kıçımın kenarı.

Önceki hanedanların tüm hükümdarlarından, ölümsüzlük peşinde koşan ve bunamışça simyacılara itimat edenlerden herhangi birisi yüz yaşını geçebilmiş hayatla son bulmuş muydu? Yuantai İmparatoru her zaman kuşkucu olmuştu ve Taoist bir rabihi yanına koyarak bir ateş yakıp alevleri körüklüyordu. İlerde ne gibi kötü etkiler getireceğini kim bilirdi? Bu hayal ürünü şeyler eninde sonunda bir yıkım sebebine dönüşecek, Mahkemede karışıklık fitilleyecek ve ülke huzurlu tek bir gün geçirmeyecekti.

Rahip Chunyang başka bir alemden gelen elit bir görünüme sahipti. Yuantai İmparatorunun önüne sendeleyerek yürümüş, acayip, dumanlı bir ton ve naif bir ses kullanmıştı. “Lütfen, Majesteleri.”

İmparator öne doğru eğilip Altın Hapı iki parmağının arasında kavradı...

“Majesteleri, dikkat edin!” Fu Shen bir anda bağırdı. 

Avucunda iki adet hünnap tutmuştu ve parmak uçlarıyla vurduğu bir fiskeyle görülebilen tek şey havayı yarıp fırlayan iki gölgeydi. İmparatorun göğsünü süratle sıyırıp geçmişler, sonra uzatılmış kolu tarafından engellenmişler ve en sonunda halıya düşmek üzere ejderha cübbesi boyunca yuvarlanmışlardı. 

Onunla hemen hemen aynı anda, Yan Xiaohan dışarı fırladı ve Rahip Chunyang’ı yere serdi.

İmparator apışıp kaldı, kalbi gümlüyordu. Sanki, az önce olan şeye henüz hiçbir tepki verememiş gibiydi. İmparatorluk masasına bırakılan el hafifçe titredi.

Kısa süre sonra bir iç görevli hünnapları topladı ve ona sundu. Pencerenin dışından gelen parlak gün ışığına doğru tutup onlara bir bakış attı – hepsinin içinde parıl parıl parlayan, cun boyutunda çelik iğneler vardı!

Kraliyet ailesi tarafından kutsanan bir Taoist rahip, İmparatora kendi Engin Uzun Ömür Festivali esnasında suikasta kalkışma cesaretini göstermişti!

“Ne… ne oluyor burada?” Baştan ayağa öfkeyle sallanırken İmparator’un boynundaki damarlar şişmişti. “Fu Shen! Yan Xiaohan! Neler oluyor burada?!” Diye yüksek sesle böğürdü.

[ÇN: Şu ikisi yumsun gözünü inşallah bunak moruk.]

Bu fazlasıyla ironik bir sahneydi. Yaşam ve ölüm arasındaki ince çizginin kritik kesişme noktasında, İmparatorun bilinçaltına işleyen en çok güvendiği iki insandan; biri baskı altına almak için her şeyi yaptığı ve ardı arkası kesilmeyen bir korku duyduğu Fu Shen, diğeri ise kısa süre önce yeniden kullanmaya başladığı Yan Xiaohan’dı.

Telaş anı kişinin gerçek yüzünü açığa vuruyordu ve sadık yetkililer zor zamanlarda belli oluyordu. Bu sadık yetkilileri uzun zaman önce çoktan imha etmiş olması ne yazık. 

“Rapor vermeme izin verin, Majesteleri.” Fu Shen zihinsel olarak iç geçirerek dosyaladı. “Bu hainin kötü niyetleri vardı ve size suikastta bulunmak için Altın Hap sunma fırsatını kullanmayı diledi. Bu hizmetkarın sizi kurtarmaya zamanı yoktu, dolayısıyla o bu hünnapları kullanmaktan başka şansı yoktu. Sizi gücendirdim, lakin lütfen bunun için beni suçlamayın.”

“Tepsiyi buraya getirin,” diye dikte etti İmparator. 

Fu Shen acilen, “Dikkatli olun Majesteleri.” dedi. “Korkarım tuhaf, gömme bir mekanizması var. Altın Hap ele alırsa, iğneler dışarı fırlayabilir. Kazara yaralanmadan kaçınmak için, bırakın… bırakın da Uçan Ejderha Muhafızı onu kırıp açsın.”

Wei Xuzhou ve birkaç İmparatorluk Muhafızı, Rahip Chunyang’ı kollarıyla arkasından bağlamışlardı ve çenesini etrafını düğümlediler. Yan Xiaohan tepsiyi yerden kaldırdı, itinayla inceledi ve gerçekten de kenarında yan yana duran iki delik keşfetti. İmparatora gösterdikten sonra, meyve tabağından gümüş bir bıçak aldı ve dikkatlice tepsinin çift katmanını ayırdı. 

Düz zeminin altında sadece ince bir tahta tabakası vardı. Altın Hap’ın yerleştirildiği alanda küçük, yuvarlak bir çentik vardı, Hap’ı tepsinin içinde bir mekanizmaya bağlıyordu. Yalnızca Hap alındığı zaman ağırlık değişikliği cihazı devreye sokar ve çelik iğneleri dışarıya fırlatırdı.

Hazırda duran imparatorluk doktoru zehri test etmek için yavru bir köpek getirdi, hünnabın birinden bir iğne çıkardı ve köpeğin karnına batırdı. Sadece birkaç nefesten sonra, köpek kıvrandı, ağzı köpürdü ve öldü.

İğnelere toksik upas zehri bulaştırılmıştı. 

Şansına Fu Shen yakında oturuyordu. İyi gözleri ve ayrıntılara gösterdiği dikkatiyle, bir göz açıp kapamada İmparatorun hayatını kurtararak gözü kara davranmaya cesaret etmişti. Şayet Yuantai İmparatoru önceden yanlış bir adım atıp Fu Shen’in katılmasına müsaade vermeseydi, nitekim olay yerinde başka biri mevcut bulunsaydı, kuvvetle muhtemel şu anda İmparatorun cenaze töreni hazırlıkları yapılıyor olacaktı. 

“Sana nezaketsiz davranmadık, Chunyang.” İmparatorun göğsü durmadan şişiyor, onu dikkatle ve soğuk bir şekilde izliyordu. “Niçin hayatımıza karşı komplo kurmak istedin?”

Baş Rahip Chunyang bu dünyanın bir insanı değildi. Ölümün eli kulağındaydı, yine de sakin ve barışçıl görünüyordu, İmparatorun öfkesini görmezden geldi. Bağlanmış bir halde, Taoist Erdeminin Kutsal Yazıları’nı ezberden mırıldandı. 

Bir Uzun Ömür Festivali az daha cinayete dönüşüyordu; Rahip Chunyang’ın son derece dumanlı sesiyle eşleşince sahne acayip biçimde korkunçlaşmıştı. Seyreden her bir edebiyat ve askeri yetkilinin bedenlerindeki bütün tüyler diken diken olmuştu. Yan Xiaohan işe yarar bir şey söylemeyeceğini biliyordu. Düşük bir sesle, “Ağzını tıkayın.” diye emretti. 

İmparator “Onu sorgulama için götürün.” diye emretti. 

Uçan Ejderha Muhafızı orada olduğundan, üç adli departman öne çıkıp bu davayı üstlenmeye cesaret edemedi. Böylelikle Wei Xuzhou adamı buradan götürdü. İmparator bir müddet sakinleşmek için imparatorluk koltuğuna oturmuş vaziyette gözlerini kapadı. Yavaş yavaş onları geri açtı ve sonra ani bir şekilde sertçe kükredi. “Ne kadar şahane bir insan tavsiye ettin, Yang Xu!”

Yang Xu’nun suratı kireç gibi olmuştu, tezce memur şapkasını çıkardı ve bolca af dileyerek kesintisizce secdeye kapanırken perişan halde diz çöktü. İmparatoriçe Yang onun küçük kardeşi olduğundan o da mesuliyetten kaçamadı bu yüzden aceleyle usulünce diz çökmeye yeltendi. 

Kimse tahmin edemezdi ki, koltuğundan kalktığı an, birden bire acılı bir ifade gösterecekti. Karnının altını kavrarken birkaç adım yalpaladı, sonra bacakları yumuşadı ve yüksek platformun tepesinde yere yığıldı. 

İmparator korku dolu bir panikle ayaklandı. “İmparatoriçe! ...Doktor? Nerede imparatorluk doktoru?!”

Tam o anda, birisi meçhul bir alarm içinde bağırdı. “Kan! Ana İmparatoriçe kanıyor!”

Sanki bir gök gürültüsü patlak vermiş gibi bütün Salon sessizliğe büründü. Herkesin gözü aynı anda İmparatoriçe’ye kaydı.

Öğle saatlerinde gün ışığı boldu, Salonu parlak ve görkemli olacak şekilde aydınlatıyordu. İmparatoriçenin fenghuang cübbeleri zemine dağılmıştı ve onun tam altında, azar azar bulanık kızıl bir daire yayılıyordu. 

Halihazırdaki tüm yetkililer erkek olsa bile, pek çoğunun ailesi vardı. Hatta daha önce hiç böylesi bir duruma şahitlik etmemiş olsalar da, ne olduğunu aşağı yukarı anlayabilirlerdi. 

İmparatorluk doktoru bir ilaç kutusu taşıyarak hızla öne çıktı. İmparatoriçenin hareket etmesine izin vermeden ağırbaşlı bir ifadeyle her iki bileğinden de nabzını dinledi. Nihayetinde, Yuantai İmparatoruna karşı başını zemine vurdu, yüzünün her yanında umutsuzluk vardı, siyah şapkasını korumayı unutabileceğini hissetti – muhtemelen takılı olduğu kafayı koruyamayacaktı. 

“İmparatora bildiririm ki, Ana İmparatoriçe iki aylık hamile, fakat nabzının durumuna bakılırsa düşüğün ilk belirtilerini gösteriyor… Korkarım cenin tehlikede…”

Her bir kelimesi, İmparatorun zonklayan şakaklarını parçalayan bir balyoz darbesi gibiydi. Kan ve anka kuşu cübbesi, onun görüş açısında saçma bir şekil aldı. Kadının solgun yüzünde acılı bir ifade vardı ancak kırmızı dudakları yanıyordu ve gözlerinin içinde sessiz, gülünç bir gösterge var gibiydi. 

Sahtekar! Hepsi sahtekar!

Hiddet ve bunalım kalbine saldırdı ve balgamı boğazına takıldı. Tam da İmparator dehşet bir öfke içine uçmak üzereyken, şahsının bir yana yattığını hissetti ve bedeni süzülen bir kuş tüyü gibi aşağı düştü. 

Ortam anında kontrolden çıktı. 

“İmparator! İmparator!”

------------

Ne güzel bir bölümdü değil mi? (*•̀ᴗ•́*)و ̑̑

Oy verip yorum yapmayı unutmayın~

¹教坊司- namı diğer Kraliyet Akademisi; şarkı, dans ve tiyatro bölümüydü ve diğer departmanlardan farklı olarak hepsi kadınlardan oluşuyordu. Aynı zamanda fahişeler ve rezil memurların kadın akrabalarını yahut her ikisini de içerirlerdi.²Burası cariyelerin ikamet ettiği yerdir. “Baş” ise muhtemelen hepsinden çok tercih edilendir. 

²Burası cariyelerin ikamet ettiği yerdir. “Baş” ise muhtemelen hepsinden çok tercih edilendir. 

³Bu çoğu xianxia eserinde Altın Öz olarak bilinen, meşhur Jindan’dır (金丹), bunun dışında sözde bilimsel yaşam iksirinin Çin versiyonu olarak bilinir ve Taoizm merkezlidir. Gerçi, burada kelimenin tam anlamıyla bir altın top var. Benim görüşüm; bu hap içildiğinde kişinin altın özünün oluşacağını falan sanıyorlar.

⁴Dut ve incir ailesinden zehirli bir ağaç. 




Yorumlar