Keyifli okumalar.
----------
“Ceset çoktan incelendi mi? Adli tabib ne dedi?”
Kadavra hava ısındığı zamanki gibi Kuzey Hapishanesinin mahzenine bırakılmıştı, aynen donmuş şekilde kalmıştı. Yan Xiaohan bedeni bizzat inceleme kirliliğinden kaçınmamıştı. Merhum Altın Karga Muhafızı ziyadesiyle zayıftı, yüzü kansızdı ve gözleri kararmıştı, hiç de her gün eğitim görmüş bir İmparatorluk Muhafızı gibi değildi, daha ziyade her gece kafayı çekmek için dışarı çıkmaktan sağlığını bozmuş bir genç efendi gibiydi.
Ne hikmetse, Yan Xiaohan suratının biraz aşina göründüğüne dair genel bir kanıya vardı.
“Ölüm nedeni neymiş?”
Wei Xuzhou konuşurken epey uzakta durdu. “Akut Yang Dağılımı* —— cinsel ilişki sırasında ölüm. Olay yerinde vefat etmiş ve geri hayata döndürülememiş.”
[Geleneksel Çin Tıbbı, erkeklerin çok fazla seks yapmamasını dikte eder, çünkü kadınlara göre onların “yang özleri” daha çok tüketilir, nedeni ise erkeklerin orgazmları çok daha... dağınık. Gerçekten de, aşırı mast'tan ölen (42 kez yapıp kalp krizinden ölen adam gibi) insanlar vardır.]
Yan Xiaohan bedenin her iki avucunu da açtı. Pek tabii, üzerlerinde kırmızı halkalar bulunuyordu, avuçların merkezleri boyunca yayılan kırmızı varisli damarlar tarafından oluşmuştu ve kavisli bir döngü şeklinde bir araya geliyordu, bu da cinselliğe bağlı ölümünün tipik belirtisiydi. Avuçları geri yerine koydu. “Ölüm nedeni kesin olduğundan hala araştırılması gereken başka ne var?” Diye sordu.
Wei Xuzhou zorlama bir gülümseme yaptı. “Efendim, ona dikkatlice bir daha bakın. Gerçekten bu adamı çıkaramadınız mı?”
Yan Xiaohan kısa süreli bir yakın inceleme gösterisi yaptı, sonuç itibariyle nihayet bir aydınlanmaya ulaştı. “Ben de demin tanıdık geliyor diyordum. Ahlaki karakterine bir bak; aynı Yi Siming değil mi?”
[ÇN: jadkgvadb nerdee o günlerr]
“...Hayır. Bu adamın ismi Yang Hexuan, Efendim. Babası Tang eyalet valisi Yang Xu: Kutsal İmparatoriçenin yeğeni ve Veliaht Prensin ana tarafından küçük kuzeni, ve kan bağlarının boyutu göze alındığında pratik olarak kraliyet ailesine mensup. Bu gerekçeyle, Uçan Ejderha Muhafızımızdan başka hangi ofis bu davayı üstlenmeye cesaret edebilir?”
Veliaht Prensi gündeme getirir getirmez Yan Xiaohan bir şeyler anımsadı. “Ah, Yang ailesi. Dokuz Geçidin Muhafız Generali Yang Sijing, onun ağabeyi mi?”
“Aynen öyle.”
Yan Xiaohan soğuk bir edayla güldü ve başka bir söylemedi. Wei Xuzhou onun açıklanamaz gülümsemesinden sırtında bir ürperti hissetti, sıkça, üstlerinin yüzündeki gülümsemenin keşfedilmemiş bir manası varmış gibi gözüktüğü hissine kapıldı.
Zamanında Veliaht Prensin verdiği tavsiyede, Fu Shen ile onu evlendirmesini umarak Yang Sijing’i Yuantai İmparatoruna önermişti. Sonunda mesele İmparator tarafından geri çevrilmişti, lakin bu, Yan Xiaohan’ın aklında bir kenara yazılmış eski sirkeden ağız dolusuyla içmesini durduramamıştı. Yang ailesi hakkında en ufağından iyi bir izlenime sahip değildi. Ölünün hatrına Yan Xiaohan “bunu hak etti” sözlerini dobra dobra söylemezdi. Öyle olsa bile, bu davayı araştırmak için tüm çabasını ortaya koyacağını bekliyor muydu? Boş ver gitsin.
İlaveten, İmparatorun buna ehemmiyet vermesindeki tek sebep ardı ardına iki Altın Karga Muhafızının ölmüş olmasıydı ve İmparatorluk Muhafızlarına karşı bir suikast olmasından kaygılanıyordu. Yan Xiaohan, Fu Shen’in Mu Boxiu ile uğraştığını biliyordu ve Yang Hexuan’ın ölümüyle hiçbir alakası da yoktu. Ayrıca bu davada hiç de bir bit yeniği olmadığı söyleyebilirdi; bu yalnızca İmparatoriçe ve Yang Xu’nun itibarına bir engeldi, işte bu nedenle olayın ciddi bir mesele olduğunu öne sürmekten başka seçenek yoktu.
“Tanıkların ifadelerini bana getir ki onlara bir bakabileyim.” Yan Xiaohan ellerini korumak için kullandığı kumaşı attı. Sonra yürürken konuşarak ellerini yıkamak için su bulmak niyetine döndü. “Hepiniz, dağılın. Kardeş Wei ve Jiang Shu yarın benimle birlikte Zümrüt Pavyonuna gelecekler ve geri kalanınız ne isterseniz onu yapın. Bu dava büyük bir velvele çıkarmamıza değmez.”
Wei Xuzhou, Yan Xiaohan’ın her şeye bıkkınca bakma tavrını takdir ediyordu. Kuşkusuz yaşını almış değildi ve gerçekten soylu biri değildi, yine de İmparatordan başka kimselere katiyen boyun eğmiyordu. Sadece Yang ailesi değildi- İmparatorun hısımları ve her türlü memur karşısında, Wei Xuzhou onun çok fazla itibar ettiği birini hiç görmemişti.
Mahzen girişinden dışarı yürürken Yan Xiaohan bir şey düşünmüş gibi göründü, sonra diğer adamı tembihlemek için başını çevirdi. “Yarınki Zümrüt Pavyonuna gitme hususunda ağzınızı sıkı tutun. Tek bir kelimesinin açığa çıkmasına izin verme.”
Wei Xuzhou ancak bir saniyeliğine donduktan tepki verdi, Bay Kraliyet Müfettiş Temsilcisine duyduğu hayranlık hissi azıcık sarsılmıştı.
Hemen ardından bu “mevkii”nin muhteşem başarısını düşündü ve kendini avuturken vicdanını serin tuttu: Hanım köylü gibi bir şeyden nasıl korkabilirdi ki?
[ÇN: Soylulardan korkmaz ama hala korktuğu bir asilzade var. :)]
Mevzu başkentin en hararetli iki bölgesinden açılırsa, birisi “Antika Sarayı” diğeriyse “Ergime Atın Mağarası”ydı. Antika Sarayı şehrin batı bölümündeki pazarı ima ediyordu; orada pek çok yabancı tüccar bir araya geliyor ve her türlü paha biçilmez hazineler, denizaşırı ülkelerden gelen ürünler ve akla gelebilecek her şey bulunuyordu. Ergime Altın Mağarası ise ona tezat şehrin batı kısmındaki genelevlere, striptiz kulüplerine, şarap dükkanlarına ve batakhanelere değiniyordu. Yan Xiaohan ve geri kalanların gideceği Zümrüt Pavyonu batı bölgesinin Kayısı Çiçeği Yolu’nda kalıyordu.
Başkente genel bir bakış atıldığında, Pavyon fuhuş için önde gelen bir alandı ama bir cinayet davasına denk gelmenin talihsizliği nedeniyle ziyaretçilerin hepsi oranın kötü şansından sakınmak istiyordu ve peş peşe başka yerlere bakmaya gitmişlerdi. Netice olarak giriş yolu ıssızdı ve işler eskisi gibi tıkırında gitmiyordu.
Kendini utanmadan teşhir etmek istemeyen Yan Xiaohan’ın üç kişilik grubu gündelik kıyafetlerle seyahat ettiler. Wei Xuzhou buranın müdavimiydi bu yüzden genelev patroniçesi yüzünü tanıdı ve derhal mutlu bir edayla kimliğini tespit etmelerine izin verdi. Buna istinaden Yan Xiaohan patroniçe ve bir fahişeyi sorgulaması için onun geride kalmasını sağladı sonra üç kat vermilyon merdiveni tek başına çıktı ve mühür vurulmuş iki kapıyı kaydırarak açtı.
Odanın iç dekoru eski görünüyordu ve oldukça iyi muhafaza edilmişti. Elini sakınmak için kol yeninden bir mendil çıkarıp masanın üstündeki tabakları teker teker inceledi, sonra makyaj masasındaki her küçük çekmeceyi çekip açtı ve içlerindeki türlü türlü gizli afrodizyak zulasını didik didik araştırdı. Onları ayrı ayrı kontrol etmeye geri götürmek üzere, hazırlık olarak sarmak için serinkanlı biçimde bir fular çıkardı.
Makyaj masasının yanında, küçük ve kısa bir sehpa vardı ve onun üstünde de bakırdan yapılma altın kaplama suan ni buhurdanı sergilenmişti. Yeterince yanaştığında buhurdandan gelen hala algılanabilir soluk, kalıcı bir koku duyulabiliyordu. Yan Xiaohan tütsünün külünü bir kağıt pakete sardı, ortadan kaldırdı ve gidip asılı muslin perdeyi kaldırdı. Yataktaki çarşaflar dağınıktı, hatta bazı kişisel, yatakla alakalı şeyler besbelli meydandaydı. Yan Xiaohan, yatakta halen kimsenin kenara kaldırmaya zamanın olmadığı kumaş çorapları fark etti ve ansızın yüreği hopladı.
Çömelip yatağın dibi ve zeminin etrafına bakındı. Aradığı şeyi bulamayınca kalktı ve merdivenlerden aşağı indi. Wei Xuzhou, sesi titreyerek dert yanarken patroniçe ve fahişe Qin Zhen’i dinlemenin ortasındaydı. “...Ve nasıl oldu bilmiyorum, fakat Genç Efendi zayıf olduğu halde gittikçe sırnaşık olmaya başlıyordu. Shu Xian Abla birkaç kere onun oyunlarına katlanamadı ve az kalsın ölüyordu. Bu köle——”
Yan Xiaohan’ın merdivenlerden aşağı indiğini gördüğü vakit, yanakları al al oldu ve daha fazla söyleyemeyecek kadar utandığı için kollarıyla yüzünü kapatmaya hakim olamadı.
Yan Xiaohan fark etmemişti. “Hepiniz ne hakkında konuşuyorsunuz? Az önce, Yang Hexuan “sırnaşık” mı dedin? Sık Sık afrodizyak kullanır mıydı?”
Qin Zhen’in sesi aynı sivrisinek gibiydi. “Genç Efendi Yang, o… o Kayısı Çiçeği Yolu’nda aylaklık ederdi ve tüm enerjisini harcardı böylece— böylece bu olağan bir şeydi. Havaya girmek için bir şeyler almak gerekir. Şöyle ki, geçen yıldan başlayarak başka bir sokaktan yeni bir doz aldı, ve sonra garip bir şekilde arsızlaştı. Bu köle çoğu kez onu bu etkili maddeleri alma diye ikaz etti. Ama o hiçbir madde kullanmadığını ve bu kölenin gelişigüzel tahminlerde bulunmamasını söyledi…”
“Madde yok mu?” Wei Xuzhou afallamıştı. “Cinsel tükenmeden ölen herkes yapabileceği şeyden daha fazlasını yaparak başkalarını etkilemeye çalışıyor. Bu Genç Efendi Yang’ın haddinden fazla kurtaracak yüzü varmış.”
“O akşam, Yang Hexuan Zümrüt Pavyonu’ndan başka nereye gitti?”
“Bu köle ilk önce Yüz Bülbül’e gittiğini duydu. İlk seçimlik olarak Bayan Uçan Kırlangıç orada değildi ve başka kimse onun zevkine hitap etmiyordu, ancak ondan sonra Zümrüt Pavyonu’na geldi,” diye yanıtladı Qin Zhen.
Yan Xiaohan, mendile sarılmış tütsü küllerini ve afrodizyak tomarını Jiang Shu’ya fırlattı. “Geri dön ve bunları teste tabi tutup zehirli mi değil mi kontrol edecek bir imparatorluk hekimi bul.” Sonra dönüp dışarı çıktı. “Yüz Bülbül’e kadar beni takip et Kardeş Wei.”
Yüz Bülbül başka bir kulvardaydı ve ıssız Zümrüt Pavyoru’nundan basbayağı farklıydı. Yaklaşır yaklaşmaz, üflemeli ve telli çalgıların notaları gibi bülbül ve kırlangıçların haykırışlarını duydular. Harikulade bir şekilde giyinmiş genç hanım kapıda misafirlerin aklını çelmeye çalışıyordu. Devamlı müşterisi Wei Xuzhou’nun yanında daha önce hiç görmediği filinta gibi bir adam, üstelik ikisi de üniforma girmiyorken, kadın tek bakışta onların zevki sefa için geldiklerini farz etti. Derhal cilveli kuyruk sallamasındaki tüm engelleri kaldırmış, onlara öyle yumuşak bir şekilde dolanmıştı ki gören sanki kemiği yok sanırdı. “Merhaba yakışıklı beyler, bir bardak hafif şarap için bize gelme şerefini vermek ister miydiniz?”
Makyaj malzemelerinin kokusu burnunu sızlattı. Yan Xiaohan dilinin ucuna gelen kınamayı baskıladı. Ağzını güç bela açmıştı ki, birden bire, arkasından kafa derisini uyuşturacak aşina bir ses geldi——
“Yo. Meşgulsün müsün?”
Yan Xiaohan terörle başını arkasına çevirdi. Bir gün görmese hasretini çektiği o kişi, tekerlekli sandalyesinde oturuyor, açılmamış bir yelpaze tutuyor ve avucuna ritmik bir şekilde vururken ona sakince bakıyordu.
Xiao Xun bir eli kılıcının kabzasında, ifadesizce Fu Shen’in arkasında duruyordu. Shen Yi’ce artık hayatta olmak istemiyor gibi görünüyordu ve belki de yeniden doğmak için zihninden büyülü sözler okuyordu. Yan Xiaohan’ın arkasında dumura uğramış Wei Xuzhou ve bolca ten gösteren kıkır kıkır sıralanmış kızlar vardı. İki grup, bu denli dramatik bir biçimde ön haber vermeksizin bir genelevin girişinde karşılaşmıştı.
Yan Xiaohan’ın ağzı bir karış açıktı ve dışarı hiçbir kelime çıkmadı. Ne diye orada olduğuna dair Fu Shen'i zar zor sorguladı hemen ardından ansızın hatırlayıverdi ki, Engin Uzun Ömür Festivaline katılması emri üzerine Fu Shen’e başkente geri dönüş yolculuğuna hazırlanmasını söylemeye dün villaya birini göndermişti.
Fu Shen içine işleyecek bir bakış attı. Yüzünün her bir yerinde, ‘Arkamdan orospuluk yapmaya cesaretin var mı?’ yazılıydı.
Yan Xiaohan’ın kalbi tekledi. Şiddetli hayatta kalma arzusu anında mantığını mağlup etti, ve üstüne üstlük ağzından şunları kaçırırken astının ve yabancıların da olay yerinde olduğu gerçeğini dikkate almadı: “Haksızlığa uğradım ben!”
Herkes: “……”
Bu muhtemelen meşhur “ilahi adalet”ti.
Fu Shen yalandan gülümsedi. “Başımın üstünde Gökler yoğun bir mavi. Nasıl haksızlığa uğramış olabilirsin?”
İkisi konuşurken hala patavatsız olan genel ev kadını Yan Xiaohan’ın kolunu kapmaya gitmiş, nazlı nazlı gülümsemişti. “Niye burada dikiliyorsunuz? Beyler, lütfen içeri buyrun.”
Yan Xiaohan ömrü boyunca kenara kaçmak için kazandığı bütün becerileri tam da o anda kullanmış olabilirdi, keşmekeşin içinde kadının uzanan kolundan kaçmayı güç kanaat başarabilmişti. Lakin, rahat bir nefes alamadan önce Fu Shen’in sesini duydu. “Hey, bu genç hanım fena değil. Bakması oldukça hoş.”
Fu Shen’e inanamayarak gözlerini dikerken Yan Xiaohan’ın yüzü bir saniye içinde yeşile boyandı.
Marki Fu, vatandaşlar arasında daima iyi bir nama sahipti ve Yan Xiaohan’a kıyasla daha meşhurdu. O genç kadın, yakışıklı, genç kahramanlara da tapıyordu ve hatta o vakitler ona çiçek fırlatan kalabalığın içinde o da bulunmuştu. Fu Shen’i tek bir bakışta tanıdı, Yan Xiaohan’ı oracıkta sap gibi bıraktı, flörtöz bir şekilde cıvıldayarak acınası bir tavırla kendini ona attı——
“Gel gör ki.” Fu Shen gülümsedi, onu göğsünden itip uzak tutmak için yelpazesini kullandı. “Benim sevgili karımla kıyaslandığında, biraz eksik kalıyorsun.”
Tanrılar yeni bir düğüm yazmaya gelmişti. Herkes ahenk içinde “sevgili karı”ya bakmak için başlarını çevirdi.
Yan Xiaohan: “……”
Şimdi dank ediyordu. Bu hain hergele, sanki kalbinde bir ayna gibi her şeyi biliyordu ve kendine güzel bir kıkırdama yaratmak için kasten onunla dalga geçiyordu!
[Dalga mı geçiyorsun canim?]
Maytap geçilen Yan Xiaohan nefretle dişlerini gıcırdattı, Fu Shen’e onu bunu yapmak için 108 farklı yöntem dizisi beyninin içine marş marş ediyordu.
“Bir yanlış anlaşılma! Tüm bunlar bir yanlış anlaşılma!” Wei Xuzhou Yan Xiaohan’ın sağ kolu olmaya hakkıyla layıktı, şu anda kenarda durup gösteriyi seyretmemesi gerektiğinin farkına varmıştı sonunda. Apar topar belinden çektiği gibi kimlik kartını gösterdi. “Uçan Ejderha Muhafızı bir dava üstünde! Tüm ahali, geri çekilin!” Diye bağırdı.
Üç kelimelik “Uçan Ejderha Muhafızı” patronlar ve fahişeleri anında telaşa verdi. Patroniçe korkuyla çığırdı ve ana salondaki insanların pek çoğu oldukları yere diz çöktü.
Yan Xiaohan masumiyetini ispatlamak için Fu Shen’e koşturdu. “Kızma. Gerçekten buraya bir soruşturma için geldim!”
Fu Shen latifeli bir biçimde homurdandı. “Bu uyduruk kadın sürüsünde gözün olmadığının farkındayım. Meşgulsün, o nedenle ben geri döneyim.”
“Birini sopayla pataklamak sonra da ona şeker vermek” tavrında hakikaten epey hünerliydi, yani bu birkaç kelime diğer adamı yatıştırdı. Fu Shen gereğince eğlenmişti, fakat tam da geri çekiliyordu ki, herkesin sabitlenen gözleri altında ansızın onu durdurdu ve elini tutup birisini yakacak kadar sıcak olan avucunu kavradı. “Seninle özel olarak konuşmama izin ver, Marki.” Diye belirtti, reddetmeye yer bırakmadan.
------------
Oy verip yorum yapmayı unutmayın.
Günün sansürlenmiş kelimesi: 操练 askeri anlamda kullanılan eğitim/ pratik.
Yorumlar
Yorum Gönder