Bölüm 30: Çatlak

 


23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsunnn 🇹🇷🇹🇷🎈🎈

Tahmin ettiğim gibi, bir sürü yeni fanart gelmiş ve ben onları almaz mıyım sizce? 🥳 Şimdi hepsini burda paylaşamam telif falan gelebilir o yüzden ilgilenenler bu linkten ulaşabilirler~~

Keyifli okumalar.

-------------

Ruhsal Kültivasyon Salonunun önünde, Yan Xiaohan, içeriden yenice çıkmış Altın Karga Muhafızı Baş Generali ile karşı karşıya gelmişti.

Altın Karga üst üste birkaç talihsizlik yaşadı ve üst yetkili olarak Yi Siming sorumluluğun tüm yükünü taşımak zorunda kaldı. Bundan da beteri, İmparatorun zihnine itinayla kurmuş bulunduğu güven tepetaklak olmuştu. Nihayetinde Altın Karga, bilgi birikiminden yoksundu ve tecrübe hususunda sığdı; İmparator onları tavukları öldürmek için kullanmaya niyetli olsa da, mevzu sığırları katletmeye gelince aklına ilk gelen kişi Uçan Ejderha Muhafızı oluyordu.

Devlet memuru olarak temsil gören kimselerin nazarında en çok korktukları şey ne aç gözlü ne de hain olmaktı; daha ziyade "pek kullanışlı olmamak" idi.

Fu Shen'in hatırlatmasını yenice alan Yan Xiaohan dolayısıyla burada özel bir ilgi gösterdi. Yi Siming'i bir süredir görmemişti ve ilk bakışta, az daha onu tanıyamayacaktı. Adamın yüzü mavimsi bir renkle solgundu, gözleri çukurlarına göçmüştü ve ifadesi solmuş ancak kin doluydu. İkisi yüz yüze geldiği vakit, bakışları ona dik dik bakarken aslında can sıkıcı geliyordu ve izah edilmez bir biçimde dehşet vericiydi.

Yan Xiaohan onunla yaşıt olduğunu anımsadı lakin birbirleriyle karşı karşıya durduklarında görünüşleri gece ve gündüzden daha farklılardı.

"General Yi."

Kuzey ve Güney Muhafızları iyi geçinmiyor olsa da, onların iki baş yetkilileri ayak üstü rastlaştıkları zaman yine de birbirlerini selamlamaları lazımdı. Yan Xiaohan nezaketle ellerini ona karşı birleştirdi, fakat umulmadık bir şekilde, Yi Siming ne bu el hareketine geri dönüş yaptı ne de herhangi bir şey söyledi. Sadece karanlık bir biçimde bir müddet gözlerini dikti ardından döndü ve gitti.

Yan Xiaohan: "......"

[ÇN: Terbiyesiz sünepe]

Buna şahit olunca meseleyi çözmek için acele konuşuveren, saraya girerken ona rehberlik eden mahkeme hadımı, son zamanlarda iltimas edilen Hadımağa Liu Ji'ydi. "İmparator bu karmaşıklığa pek bir kızmıştı. General Yi belki de başarılı olamamaktan korkuyordu nitekim görgü kurallarını düşünmüyor. Lütfen onu mazur görün. Katili bulmanın ve hakikati soruşturmanın bu ağır yükü sizin omuzlarınıza atıldı Efendim."

Eski İmparatorluk Görevlisi Tian Tong, Yan Xiaohan uzağa tekmelemek için uzun zaman önce bir bahane bulmuştu. Şimdi Liu Ji, Emperyal olmaya yükselmek için Tian Tong'un üzerine bastığına ve bunu yapmak için kimin ışığını borç aldığına göre sonuç itibariyle Yan Xiaohan'a karşı bilhassa nazik davranıyordu.

Gözleri Zihinsel Kültivasyon Salonuna girerken genç Kraliyet Müfettiş Temsilcisinin istikrarlı adımlarını takip etti ve Duan Linglong'un sarayın içinden insanların gözlerini nasıl boyadığını düşündü. Yan Xiaohan onun evlatlık oğluydu ve buna iştirak ettiği andan beri pozisyonu yükselip durmuştu, edindiği şan ve iltimas sürekliydi. Kendine aşırı güvenen Tian Tong gerizekalısı o kutsal saygınlığıyla ona kafa tutmak istiyordu - yaşlı moruk büyük bir hızla kendini ipe asmıyorsa neydi? Hayatının çok uzun olması durumundan nefret mi ediyordu?

Ayrıyeten bugün, suratı bir tabut kadar katı olan o Altın Karga Muhafızı Üst Generali Yi Siming- hasetten gözleri kızarmıştı, hırsları gökyüzünden daha yüksekti lakin yazgısı bir kağıttan daha inceydi.

Yuantai İmparatorunun cildi pek iyi değildi. Muhtemelen yaşlanıyordu ve oldukça fazla kaygıya sahipti, gözlerinin altında kabarık torbalarla yüzü balmumu gibi sarı görünüyordu. Yan Xiaohan'ın selamlaması üzerine göz kapakları düştü. "Mesele hakkında neler biliyorsun?" Diye sordu tatsız bir şekilde.

"Bu hizmetkar evvelden insanlara dosyayı toplamalarını ve aile üyeleriyle, olay yeri tanıkları ve diğer kişilerle ayrı ayrı görüşmelerini emretti. Gerçeği mümkün olduğunca tez ortaya çıkarmak için çabalayacağım ve katili mahkemeye getireceğim. Sizi temin ederim, Majesteleri."

İmparator epey uzun bir süre konuşmadı. Upuzun bir sessizliğin ardından birden iç çekti.

"Başkalarının işleri ele almasını sağlamak, onları senin yapmanı sağlamaktan ve sonunda gönlümüzün rahat olmasına izin vermekten daha aşağıdır." Sanki sıkıca tutulan bir nefes aniden dışarı sızmış gibi İmparatorun kelamları aslında bir miktar yumuşaklık içeriyordu. "Meng'gui, evvelsi gün olanlar hususunda... sana haksızlık yapıldı."

"Buna cesaret edemem. Majesteleri gururumu okşuyor." Yan Xiaohan çabucak yanıtladı.

Doğrusu, İmparatorun neyden bahsettiği hakkında pek emin değildi ama alçak gönüllü olmak ve geri adım atmak hiçbir zaman ters gitmiyordu. Yuantai İmparatoru bir an derin düşüncelere daldıktan sonra şöyle sordu: "Fu Shen'in başkentte bulunmadığını işittik?"

"Majestelerine cevap veriyorum, Jing Ning Markisi bu hizmetkarın malikanesinde kalmaya istekli değildi ve düğünün ertesi günü şehir dışında bir villada yaşamak üzere taşındı. Bu hizmetkar, daha evliliğin başında ayrı yaşamanın adete münasip olmadığına inandı ve zatınızın kutsal emrine riayet etmedi, nitekim şimdiye kadar birkaç gündür villada kalıyordum."

İmparator, "İyi iş çıkardın." diye övdü, daha sonra pişmanlıkla iç çekti. "Fu Shen'in... başkentte kalmak istememesine şaşmamak gerek."

Gelecek beklentileri yıkılmış ve başka bir seçenek verilmeksizin bir adamla evlendirilmeye zorlanan demir kemikli bir General... Başkent onun kalbinin kırıldığı yerdi, dolayısıyla Fu Shen'in orada uzun bir süre kalmak istemesi aslında mucize olurdu.

Yan Xiaohan kelamlarına kafa yorarak ve beden dilini inceleyerek Yuantai İmparatorunun ne düşündüğü hakkında az biraz kavrayışa varıyor gibi görünüyordu.

Yuantai İmparatoru "Sen geri dönmeden önce Fu Shen ne yapıyordu?" diye sordu.

"Bu..." Yan Xiaohan bunu yanıtlamakta güçlük çekmişti.

"Nedir bu? Açık sözlülüğün hiçbir mahsuru yok."

Yan Xiaohan bir süre garip bir biçimde suskun kaldı, konuşmak istiyordu ancak beceriksizliğini en sonunda teşhir edene kadar tıkanmıştı. "Jing Ning Markisinin sıhhatine yeniden kavuşması gerekiyor ve zamanını boşa harcayarak geçiriyor. O, şu anda, villada... sebze yetiştiriyor, kümes hayvanı büyütüyor, ve..."

İmparator ona baktı. "Ve ne?"

Yan Xiaohan kuru kuru öksürdü. "Ördek yumurtalarını tuzlayıp turşuluyor," dedi bunu ortaya çıkarmayı utanç verici bularak.

Yuantai İmparatoru: "......"

"Ördek yumurtası mı turşuluyor?" İmparator inanamıyordu. "Niçin... niçin ansızın bunu yapmayı düşündü?"

Bir asilzade mutfaktan ırakta kalırdı; bu dönemin insanları ellerini hizmetçilerin yaptığı gibi işlerden katiyen nemlendirmiyor olmaktan kıvanç duyuyorlardı ve bir aşçının çeşitli statüleri aşırı derece düşüktü. Fu Shen, müsrif bir evde tüm hayatı boyunca pohpohlanmış ve belki de yeterince büyüdüğünden bu yana mutfağa adımını atmamış olan En Büyük Genç Efendiydi. Birden bire yumurta turşulama fikrini nasıl ortaya attı?

Sadece salamura etmesi gerekiyordu, ve bu tuzlanmış ördek yumurtaları içindi – ola ki bir şekilde bu sözler yayılsaydı ve insanlar onu "Tuzlu Yumurta Generali" diye çağırsaydı, utanmayacak mıydı?!

[ÇN: Buradaki salamura temizlemek, paklamak anlamına da gelir, FS bir general olduğu için görevi düşmanları temizlemekken o yumurtaları temizliyor diyor aslında.]

Yan Xiaohan her şeyi ortaya dökmüş, yalnızca çatlak olan bir çömleği parçalamıştı. "Villanın aşçısı Jiangnan'dan, ve Jing Ning Markisi kuzeyde büyüdü; Jiangnan tuzlu ördek yumurtalarının her birinin yağdan yapıldığını bilmiyordu, hepsinin salamura edildiğini de.

Markinin sözlerine istinaden, ordudayken yedikleri ördek yumurtalarının çoğunluğu acıydı yahut nahoş kokuyordu, on tanesinden yarısı yağsızdı, ve krallıktaki bütün tuzlu yumurtaların böyle olmasına rağmen... şimdi güneydeki yağlı marine etme usulünü biliyor, bu yüzden kendisi de denemek istedi."

Yuantai İmparatoru ilk başta bunun komik olduğunu hissetti, fakat ordu hakkındaki kısmı duyduktan sonra gülümseyişi soldu. Hepsinden geriye hepten bir suskunluk kaldı, minicik bir miktar mutsuzluk ve neredeyse ayırt edilemeyecek kadar miktarda suçluluktu.

Yan Xiaohan, sanki aklı yolunu şaşırmış gibi konuşmadığı fark etti. "Majesteleri?" Diye sessizce teşvik etti.

İmparator hafifçe gözleri kapatıp mırıldandı. "Jing Ning Markisi, Fu Jingyuan..."

Uzun zaman önce, Altın Sahne'den ayrılırken genç Generalin sırtını izlemişti ve kalbinde bulunan o zamanki his şimdikine benziyordu. Basitçe hiçbir kimse, Jing Ning Markisi ve Yuantai İmparatorunun yollarının tamamıyla farklı yollara ayrılacağını beklememişti.

Giderken önde yürümüştü ve katiyen ardına bakmamıştı.

İmparator ancak uzun bir süre geçtikten sonra konuştu. "Biraz daha zaman tanı. Engin Uzun Ömür Festivali için bir ziyafet icra ettiğimiz vakit, onu geri getir."

[万寿节 – Wanshou Festivali İmparator'un doğum günü için ülke çapında bir kutlama.]

Yan Xiaohan gözlerini indirdi ve içlerindeki alay parıltısını gizledi. "Muazzam lütfunuz için teşekkürler, Majesteleri."

"Başka bir şey yok. Çekilebilirsin."

Yan Xiaohan onu tekrar selamladı. Tam geri çekilmek üzereydi ki, Yuantai İmparatoru ansızın durdurmak için seslenerek onu hazırlıksız yakaladı. "Fu Shen'in tuzlu yumurtalarının... salamuraları nasıl?" Diye sordu biraz dalgın bir biçimde.

Yan Xiaohan olduğu yerde durup bunu bir miktar ölçüp tarttı. "Majestelerinden hiçbir şey saklamamak bu hizmetkarın mütevazı görüşü olduğundan, bunun... pek bir faydası yok." Diye yanıtladı.

Yuantai İmparatoru dik bir biçimde oturdu. "Ah? Söyle bakalım."

Yan Xiaohan sakince "Eli bir hayli sert." diye izah etti. "Bir sepet dolusu ördek yumurtası, daha kavanozlara bile kapatılmamıştı ki o çoktan iki tanesini ezdi."

Yuantai İmparatoru nihayet yüksek sesli bir kahkaha attı. Yan Xiaohan eğildi, ardından salondan çıktı.

Ilık bir bahar meltemi esip geçti yanından fakat sırtında ince bir soğukluk işareti vardı. Saray döşemelerinin koyu gri tuğlalarında yalnız başına yürüdü. Ne kadar çok düşünürse, o kadar çok bundaki ironiyi hissetti ve gülümseyişini zapt edemediği noktaya gelerek sonuçlandı.

Gelip geçen hizmetçiler ve hadımlar, insanların kafasındaki saçları diken diken edecek şekilde sırıtırken onun manyakça ifadesini görmüş, ve korkunç bir şekilde onunla aralarında dağlar kadar mesafe koymuşlar, yanaşmanın bu deliliği tetikleyeceği korkusuyla ona yakın olmaya cesaret edememişlerdi.

Yuantai İmparatoru bugünlerde sahiden ihtiyarlıyordu ve anıları yad etmeyi ve vicdan azabı çekmeyi öğrenmişti.

Altın Karga Muhafızı bir kargaşa çıkarmıştı ve kendi başlarına bunun hakkından gelememişlerdi, böylece arkasını döndü ve geri gelmesi için Yan Xiaohan'ı çağırmak durumunda kaldı. İmparator en sonunda kimin hakikaten işe yarayan bir devlet memuru olduğunun farkına varmıştı. Bir yandan Yan Xiaohan'a haksız muamelede bulunduğunu hissederken, diğer yandan tekrar Fu Shen'i ardından Yan Xiaohan'ın kısa ve öz sözlerinin minik ateşini düşünüyordu. Yuantai İmparatorunun çelikten, kutsal kalbinin içinde en sonunda cılız bir suçluluk lekesi peyda olmuştu.

Belki de bunun nedeni, onun nazarında Fu Shen'in daima bastırılamaz olmasıydı, nadiren kendi iradesiyle ödün vereceği zamanlar olurdu; dolayısıyla, huzur içinde iyileşmek için başkentten ayrılması ve üstüne ördek yumurtası turşulamak için kırsal bölgeye geri dönmekteki tutumu Yuantai İmparatorunun gözünde, nadiren ortaya çıkan bir zariflikti. Tam olarak bu sebepten dolayı sivil hayata geri dönen bu engelli Generale nihayet insaf eyleyebilirdi, hatta şefkat duygusuna kapılıp başkente geri dönmesine fırsat tanıma şeklinde özel bir lütuf bağışlayabilirdi.

Ne kadar da rezalet bir şey, diye düşündü Yan Xiaohan büyük bir saygısızlıkla. Nasıl olur da, onu böyle olmaya zorlayanın kim olduğunu düşünmek istemezsin?

[ÇN: Konuş lan konuş ağzını yüzünü yediğim.]

Hoş, hükümdar hükümdardı ne de olsa; suçluluk yalnızca kısa bir an sürecekti, lakin korkularını ebediyen bırakamayacaktı. Yan Xiaohan biliyordu ki, yumurta turşulamakta ki hüneri fevkalade olmasa bile, Fu Shen'e bakmaya dayanamazdı.

Şükür ki, o kadar taviz verilmesi gerekmiyordu. Ona yumurta turşulamakta başarılı olmadığını söylediği müddetçe, İmparator kendi zihniyetinde direttiği fantezilerini ve şüphelerini haklı çıkarabilirdi— sonuçta Fu Shen bir faniydi. Savaş meydanı dışında güzelce yumurta turşusu bile yapamıyorken, birliklere öncülük etmede ve muharebeler yapmada nasıl üstat olabilirdi?

Bu aptal mantık insanı güldürüyordu, ancak bu çarpık memnuniyet şeridi apaçık Fu Shen'in üzerine kenetlenen de kenetlenen o demir prangalarda bir çatlak açmaya yeterliydi.

Bir bakıma, Fu Shen ve Yan Xiaohan'ın cennete yapılmış hakiki bir eşleşme olduğu söylenebilirdi. Fu Shen marifetli bir askeri komutandı, Yan Xiaohan ise kurnaz bir dümenciydi, ve tehlike durumlarında hayatta kalmayı bulma kabiliyetleri ve çaresiz sıkıntılarda geri dönüş yapabilmeleri yegane ve farksızdı.

Sarayın girişinden çıkıp dışarı yürüdü ve kuzey tarafına birkaç düzine adım attı, Uçan Ejderha Karargahı gözlerinin önüne çıktı. Gülümseyişini yok eden Yan Xiaohan, kapıyı itti ve içeri girdi. Salonda çember halinde oturan topluluk, sanki ender bir olay görmüş gibi birbirinin peşi sıra ayağa kalkıverdiler. "Efendim!"

"Döndünüz Efendim!"

"Göklere şükürler olsun, Yeryüzüne şükürler olsun!"

"Hm? Neye şükrediyoruz?" Diye sordu Yan Xiaohan.

Muhafızın en genç üyesi ve Ceza Dairesinin "Kuzey Hapishanesi"nden sorumlu olan Tang Guo, ceylan gözlü, dürüst bir çocuktu. Yan Xiaohan'ın sorusunu duyduğu gibi, hiç de tereddüt etmeden derhal meslektaşlarını sattı. "Dediler ki, bugünlerde buraya gelemiyorsunuz çünkü bir canavar tarafından kaçırıldınız ve yaşam özünüz emildi. Şimdi sağ salim geri döndüğünüze göre, yukarıdakilere himaye ettikleri için şükretmek istememiz doğal olur."

Bunu söyleyip dindar bir biçimde okudu: "Namo Amitabha."

Yan Xiaohan: "......"

Bir müddet ölüm sessizliği çöktü. Wei Xuzhou ve diğerleri ihanete uğramasıyla gönüllü ve bilinçli olarak dış duvarın dibine sıraya dizilmeye gittiler, boyunlarını keyifsizlikle büküp tırsmaktan tek kelime söylemediler.

Yan Xiaohan sıkıntıyla küçümsedi. "Sahi, şimdi, düğünümdeki şarabın hepsi bir grup köpeğin midesine mi döküldü? Üçe kadar sayacağım. Hepiniz ne yapacağınızı biliyorsunuz."

Sayım üçe geldiğinde avludaki tüm Uçan Ejderha Muhafızları aynı düzende duvarın üstüne tıpkı bir sıra büyük maymunlar gibi tırmandılar, tepedeki dar çıkıntıya çöktüklerinde sefil görünüyorlardı.

Bu, Yan Xiaohan Kraliyet Müfettiş Temsilcisi görevini üstlendikten sonra ortaya çıkardığı pis bir numaraydı. Kuzey bölgesi yalnızca Uçan Ejderha Muhafızlarının devlet dairesi ile sınırlı değildi – altı askeri ofis aynı cadde üzerinde bulunuyordu. Şayet biri yoldan geçerse, başını kaldırır kaldırmaz duvarın tepesinde rüzgarda dalgalanan generalleri görürdü.

Duvarın öbür yanından gelen sevinçli "oh olsun, iyi oldu size" kahkahaları duyulabiliyordu. "Hey, oi, Wei, gene Kraliyet Müfettiş Temsilciniz tarafından duvara asıldınız he?"

İş arkadaşlarını satan Tang Guo başını kaldırdı ve zevkle bir süre onları izledi, sonra binaya geri girmek için döndü, ancak gördü ki Yan Xiaohan hala daha orada duruyordu. "Nereye gittiğini sanıyorsun, Xiao Tang?"

Tang Guo ona masum masum baktı.

"Sen de bunun bir parçasıydın. Çık oraya."

Tang Guo bunu kesinlikle anlamlandıramadı. "Niye ki?" Diye sordu mazlum olmuşça.

"Her zaman hatırla diye." Yan Xiaohan duygusuzca cevap verdi. "Başkalarının söylediği her şeye inanırsan, eninde sonunda geriye insanların dolandıracağı kemik parçaları bile kalmayacak."

-----------

Yazar şöyle diyor: Sorumluluğu olmayan bir tamamlayıcı: Fu Shen bunu duyduktan sonra, Yan Xiaohan'ın ördek yumurtası turşularının hiç iyi olmadığı söylemesinin sırf ona çamur atmak için bir dedikodu başlatmak olduğuna inandı. Nitekim, tuzlu yumurta grubunun ilk kavanozu açıldığında Yan Xiaohan için tek bir tane bile bırakmadı. Gel gelelim o gün Bay Yan yine de yumurta yemekle sonuçlandı. İki tane.

BlackBerry şöyle diyor: Nası YHa..?

Oy verip yorum yapmayı unutmayın~

Yorumlar