Bölüm 29: Bir Yastığı Paylaşmak

Keyifli okumalar^^

-----------

Bazı kimseler dışarıdan bakıldığında, tıpkı bir bıçak ağzı kadar keskin ve emredici görünürlerdi, lakin öpüldükleri zaman dudakları, sabahları taptaze buğulanmış bir çörek kadar yumuşak olurdu.

Doğrusu Fu Shen zarif bir görünüme sahipti, fakat kişiliği dolayısıyla çoğu zaman ciddi ve katıydı. Üstüne üstlük insanlarla dalga geçmede ustaydı. Yan Xiaohan çoğu kez ifadenin çeşitli tanımlarıyla onun bir “bıçaklı ağız” olduğunu hissetmişti, ve ona karşı yapılan hafif bir dokunuş bir ağız dolusu kan verirdi. 

Ancak şu anda, Fu Shen yatak başlığına geri yaslanıyor, başını başını hafifçe yukarıya kaldırıyor, onu saran heybetli aura büsbütün yok oluyordu; bir tür ehlileştirilmiş, tembel bir canavar gibi, üstüne bir elini Yan Xiaohan’ın boynuna bile dolamıştı.

Banyoyu daha yeni bitirmişti, dudakları sıcak buhardan biraz kurumuştu ve öpüşme tavrı sıcak ve kadifeydi.

Yan Xiaohan halen kendine mukayyet oluyor, bu iki kavrulmuş dudağın üzerindeki kıvrımları devriye geziyordu. Bir uçurumun kenarını yoklamaya çalışıyormuş gibi hissetti, bir yarısı içinden kendini durmaksızın aşağıya atlamaması gerektiği konusunda uyardı, diğer yarısı ise en dibe bir göz atmak için başını uzatma isteğine mani olamadı. Nitekim onu ayartma içgüdüsünün üstesinden gelemedi, dilinin ucu yumuşak ve hızlı bir biçimde Fu Shen’in üst dudağına çarptı——

Ensesindeki el bir adamı öldüresiye boğabilecek bir kuvvet uyguladı. 

Beklendiği gibi, hala çok tahammülsüzdü. Coşkulu ruh halini dizginledi, gözlerini kapadı ve bu gece duygularını kontrol edemediğinden kaynaklanan ne kadar fazla hadise yaşadığını düşündü.

Şok yatışırken Fu Shen mahcubiyetle elinin gevşetmiş ve kenetlenen bölgeye masaj yapmıştı. “...Bu utanç vericiydi.”

Yan Xiaohan tatlı tatlı kıkırdadı. “Mn, kesinlikle öyleydi.”

Fu Shen: “……”

Yan Xiaohan başını eğdi ve burnunun ucunu öptü. “Ben ilaç getireceğim. Ondan önce biraz sakinleş. Bu çeşit bir el gücüyle… gelecekte nasıl biraz daha çoğuna dönüşeceğim?¹”

Fu Shen elini kaldırıp onu yataktan itti. “”Biraz daha çoğuna dönüşmek”le ne saçmalıyorsun sen? Ben de sana üç gün sopa çekmezsem, gidip biraz bok olacağını düşünüyorum.”

Gecenin bir yarısında, hafif bir gök gürültüsü sesi peyda oldu. Yan Xiaohan rüya halinden uyandı ve gözlerini daha açmamıştı ki, pencerenin dışından gelen yağmur suyu kokusunu almıştı.

Hemen takiben çatıya çarpan yağmuru işitti. 

Nihayet bahar günlerinin ilk hafif yağmuru gelmişti. Yan Xiaohan halen yarı uykuluydu dönüp gözlerini yumarak yatağın diğer tarafını yoklarken. Avuç içi yanında yorganın içindeki yumrunun üzerine indi. İki kez patpatladı.

Fu Shen derin bir uyku çekmemişti, bulutlu ve yağmurlu gün kemiklerindeki çatlarda sancılanmaya ve acıdan defalarca uyanmasına sebep oluyordu. Yan Xiaohan’ın eylemlerini algılayarak sersem bir, “Mn?” verdi. 

“Bacakların ağrıyor mu?” Yanındaki kişi uyuşukça kollarını beline doladı, sesi yenice uyanmanın getirisi olarak kısık, yumuşak, boğuk bir tını taşıyordu. “Dışarıda yağmur yağıyor.”

Fu Shen kısık sesle mırıldandı. “Hım hım… Çok fena ağrıyorlar…”

Yan Xiaohan oturur vaziyet alırken yataktan destek almıştı. “Ben gidip bir ayak ısıtıcısı bulacağım.”

“Buna gerek yok.” Fu Shen onu geri çekmeye uzandı, yalnızca omuzlarına düşmüş uzun saçlarını tuttu, ipeksi saç telleri yumuşak bir şekilde parmaklarının etrafına dolandı. “Fazla kıpırdanıp durma. Sadece uyumaya devam et.”

Yan Xiaohan onun tarafından hafifçe geriye çekildi, böylelikle geri yatmak durumunda kaldı. Battaniyeyi sallayıp açtı, Fu Shen’in üzerine örttü ardından yatak örtüsü zorla istila etti. Kötü bir tepki vermediğinden Fu Shen kuvvetle muhtemel olarak tamamen uyanık değildi, yalnızca hafif bir biçimde omzunu dürtükledi. “Ne yapıyorsun?”

“Biraz bana yanaş.” Yan Xiaohan kollarını açtı ve onu kucakladı, iki uzun, ısınmış bacağını Fu Shen’in buz gibi soğuk baldırlarına muntazam bir şekilde bağladı, ve birbirlerine aşırı derecede samimi bir halde sarıldılar. “Pekala. Şimdi uyu.”

Hışırtı seslerinin patlamasından sonra, bu vücut sıcaklığı dondurucu yatağın ve yastığın içinden geçerek onu kademe kademe kuşatmaya başladı. Fu Shen bu berbat derece kısıtlayıcı pozisyondan nefret etmişti ve ikide bir kollarını bacaklarını oynatmak istiyordu, lakin tatlı gece parıltısının tabirsiz yenilenen huzuru onu bocalamış bir uyuşukluğa sürüklemişti. Sızlayan bölgeler halen sızlıyordu ama algılama yetisi nazik bir engel tarafından ondan ayrılmış gibiydi. 

Yan Xiaohan’ın boynuna bastırır vaziyette ağır bir uykuya daldı.

Ertesi günün şafağında çiseleyen dağ yağmuru hala pıtırtılarını dindirmemişti. Fu Shen aylardır süregelen sağlığına geri kavuşmanın etkisiyle sabah geç uyandı. Dışarıda yine başka bir yağmurlu, iç karartıcı gün vardı ve daha bile sersemleyerek gözlerini açamadı.

Yatakta yan tarafı boştu, perdenin ötesinden loş gün ışığı geliyordu. Oda nemli ve soğuktu, yine de çarşafların içerisi kuru ve sıcaktı. Bacaklarını çevirmiş ve yanlarına yerleştirilen küçük bir termal ayak ısıtıcısına vurmuştu. 

Büyük olasılıkla sabah kalktıktan sonra Yan Xiaohan onun için getirmişti. Fu Shen aklını toparladı; dün gecenin kulak ısındıran karmaşık duygularını yeniden anımsamasının yanı sıra gece yarısı onu uyutmak için kucaklayan kişiyle birlikte anıları ona geri döndü.

Sessizlik içinde öpücüğün hissiyle dudaklarını tokatladı ve belirsizce ağrıyan dizlerini ovuşturdu, kederli bir halde şöyle düşünmüştü: Ben hakikaten bir Liuxia Hui’yim.³

Az evvel içeri girmek için kapıyı iterek açan Yan Xiaohan birden bire omurgasında bir ürperti yakaladı. 

İçgüdüsel olarak bakmak için döndü ve arkasında olağan dışı bir şey bulamadı. Kuşkularını baskılayarak kapıyı geçip içeri girmiş böylece bir perdeyle gizlenmiş büyük yatağa konuşmuştu. “Kalkman gerekiyor, Jingyuan.”

Fu Shen miskin miskin perdeyi kenara çekmiş, zaten uyanık olduğunun işaretini vermişti.

Yan Xiaohan vardiyası nedeniyle her gün saraya gitmek için erkenden kalkmıştı dolayısıyla alışkanlık haline gelmişti; tatildeyken bile, uyumuyor, işe yaramaz görünerek yatağında uzanan Fu Shen’den çok daha enerjik görünüyordu. Gitti ve yatağın kenarına oturmaya niyetlenerek perdeyi iki tarafındaki kancalarından kenara çekti. “Yağmur daha dinmedi. Herhangi bir yerinde rahatsız hissediyor musun?”

Fu Shen bazenleri Yan Xiaohan’ın ona fazlasıyla özenli davrandığı hissine kapılıyordu, sanki kalın tenli sert bir adam değil de üzerine rüzgar esse kırılacak porselen bir bebekmiş gibi. Bugüne değin sağ kalmıştı ve yaralamasından acı çekmeye duyarlılığı daha az değildi; üstelik Du Leng ve Yu Qiating bile bacaklarındaki kırıkların bulutlu bir günde özel bakım istediğini düşünmüyordu. Onların bakış açısından ölüm dahi sıradan bir vakaydı – bu sırf bir yaranın yan etkilerinden ibaretti, öyleyse niçin bu denli büyütülsün? Niçin bunun için endişe duyulsun?

Ne var ki, bir kimse avucunun içinde tutmasıyla bir taş ısınıverecektir.

Fu Shen “iyi” olduğunu söyledi, sonra Yan Xiaohan’ın beline dolanmak için uzanmış, onu geri çekmeye ve yatağa bastırmaya yeltenmişti. Beklenmedik şey, Yan Xiaohan bilhassa sert bir biçimde oturuyordu ve Fu Shen onun yerine yatağın içinden dış tarafa doğru yuvarlanmış, kemiksiz bir kedi gibi gevşekçe bacağına yaslanmıştı. Yan Xiaohan boşta olan kolunu onun omuzlarına sarmak için kullanarak, kendini ona atıyormuş gibi davrandı. “Hala daha tamamen uyanmayı düşünmüyor musun?” Diye sordu bir tebessümle.

“Çok üşeniyorum, hareket etmek istemiyorum.” Fu Shen bitkin bir yaşlı gibi iç geçirdi. “İhtiyarlığa karşı savaşmak hiç iyi değil dostum.”

“Bu kadar mütevazı olma.” Yan Xiaohan başını eğmiş, böylece tam da kulağının yanına gelerek ona takılmıştı. “Sen güçlü birisin Marki. Dün gece bana tutundun ve katiyen bırakmadın. Yoksa unuttun mu?”

Nihayet Fu Shen burada bir şeylerin doğru olmadığının farkına vardı. Her ikisi de uzanmış, sarmaş dolaştı, öyleyse neden şimdi idrak ettiğinde bunun verdiği hissiyat… ezici bir mağlubiyetin cefasını çeken kişi bir tek oymuş gibi görünüyordu?!

Sikik Lixia Hui’nin canı cehenneme! Bu salağın icabına dün olay yerinde bakması gerekiyordu!

Yüzüne sahte bir gülücük yerleştirerek Yan Xiaohan’ın belini canlı bir tavırla sıkıştırdı. “Merak etme. Beni bütün kalbinle takip ettiğin müddetçe, bu Marki tarafından muhafaza edilmekten ne kadar keyif alabileceğinin bir sınırı yok… Yan Meng’gui!”

Yan Xiaohan’ın ellerinden biri onu omuzlarından diğeri bacaklarından tuttu ve ön uyarıda bulunmaksızın onu çarşaflardan kaldırdı. Fu Shen ansızın havada asılı kalmış, ürkerek sarsılmıştı, kısa süre sonra Yan Xiaohan’ın kucağına konularak kafasını örtmek için başlıklı bir cübbe gelmişti. 

Yumuşak ipek engellinin diğer tarafından kısacık bir öpücük dudaklarına düşmüş gibiydi, öylesine hafifçeydi ki bir yanılsama gibiydi.

“Elbette bütün kalbim senindir, Marki.” Diye yanıtladı Yan Xiaohan.

Dağlarda vakit farkında olmadan geçip gitmişti. Yan Xiaohan siyasi hayattan erken emekliye ayrılan Jing Ning Markisini takip etti ve malikanede birkaç gün tembelce zamanlarını aylaklık ederek geçirdiler. Yu Qiaoting el altından Xiao Xun’a mırıldanmıştı: Fu Shen’in ruh hali öncekine nazaran biraz daha iyiydi, yürek burkucu gerçeği bilmekten kaynaklanan düşük moral yoktu artık. Tam aksine, her gün o Yan soyadlı ile takılıyordu ve asla ondan ayrılmıyordu – bu Uçan Ejderha Muhafızının Kraliyet Müfettiş Temsilcisi şekil değiştirmiş bin yaşındaki bir tilki miydi?

Bunu düşünen bir tek o değildi. Başkentteki Uçan Ejderha Muhafızları da aynı soruyu soruyordu.

Bir huli jing Bay Kraliyet Müfettiş Temsilcilerini ayartıp da nereye çekmişti ve neden onun gölgesini bile bulamadılar?

Shen Yi’ce meslektaşlarının duygularını Bay Yan’a nakletmeyi planlayarak gelip Fu Shen’i muayene etme emri aldığı vakit, saygın eşler çifti malikanenin avlusunda o sırada… ördek yumurtalarını tuzlamak ve turşulamakla meşgullerdi.

Avlunun içinde küçük taş bir masa, temizlenmiş küçük bir sepet ve yanında tuza bulanmış ördek yumurtaları vardı. Yan-Fu çifti karşılıklı oturmuş biri güçlü bir ruh haliyle yumurtaları suda ıslatmaktan diğeri ise onları tuzla dolu bir kavanozda yuvarlanmaktan sorumluydu.

Avluda, temizce sürülmüş minik bir tarla ve ekilmiş taze taze filizlenen yeşil soğanlar ve yeşil sebzeler vardı, ve onun yanında çiçekleri şelale timsali aşağı dökülen mor salkımlarla büyük bir çiçek çardağı inşaa edilmişti. Onun altında tavuklar ve ördekler koşuşturuyor, gaklıyor ve gıdaklıyorlardı. Çift ise kendi görevleriyle meşgullerdi, dudakları keyfekeder şeyler hakkında zırvalıyordu. Shen Yi’ce, bir ördek Kraliyet Müfettiş Temsilcilerinin ayağına bastığı sırada Fu Shen mevzu bahis adamla dalga geçerken boş boş bakakalmıştı. “Eskilerin söylediği şey manzaraya zarar veriyordu… bir meyve bahçesine sebzeler dikmek, çiçekli bir çardak oluşturmak ve onun altında kümes yetiştirmek – senin bu bahçen onun tarafından ele geçirilmiş denebilir.”

[Ç.N: Gıdaklamaya gelen yansıma, 咕咕 ve gaklamaya gelen 嘎嘎. bir araya gelince, goo goo ga ga, yani “taşak geçmiyorum, doğru söylüyorum lan, şakam yok”, gibi bir anlama geliyor.]

Fu Shen başını kaldırmadan ona, karşı ateş açtı. “O halde kötürüm bir general manzarayı daha da mahvediyor, ve seni ele geçiren şey de bu değil mi?”*

Yan Xiaohan, ağzının bir köşesinin şüpheli bir biçimde yukarı yükselmesine karşın derhal çenesini kapadı.

Dumura uğramış Doktor Shen, kendi kendine şöyle düşündü: Fazladan biri gibi görünüyorum.

“Jizhi burada.” Onu ilk fark eden Yan Xiaohan işini bir kenara bırakıp onu selamlamak için ayağa kalktı. Tavrı doğal ve yumuşak başlıydı, sanki, iki inanılmaz derecede güçlü, Saray erkanı figürlerinin birlikte neşeyle ördek yumurtası turşulamasında hiç de yanlış bir şey yokmuş gibi hissediyordu.

“Efendim, Marki.” Shen Yi’ce onlara karşı ellerini birleştirdi, sonra kendini sormaktan alamadı. “Acaba siz…?”

Fu Shen sakince gülümsedi. “Biraz ufak bir hobi. Gülmekte serbestsiniz, Bay Shen.”

“Nasıl cüret ederim, nasıl yaparım,” diye çabucak yanıtladı Shen Yi’ce.

Dış dünyada Jing Ning Markisi hakkında duyduğu söylentiler doğru muydu o zaman? Kalbi kırılmıştı, kişiliğini değiştirmişti ve şimdi zırhını çıkarıp sivil hayata çekilmeyi planlıyordu?

Yan Xiaohan, Shen Yi’ce’yi sorgularken ellerini silip tuzu yıkadı. “Başkentte yeni bir haber var mı?”

“Bu ast tam olarak bu nedenle geldi.” Shen Yi’ce cevap verdi. “Başka bir Altın Karga Muhafızı öldü. Şehrin Doğu Zümrüt Köşkünde gece yarısı son nefesini vermiş ve bugün erkenden birisi bunu ihbar etmek için geldi. Bu vaka Cennetin Oğlunu panikletti; Majesteleri size mümkün olduğunca tez başkente dönmenizi emretti. Dava üzerindeki tüm yetki Uçan Ejderha Muhafızına devredilmiş durumda.”

Yan Xiaohan'ın bakışları dürtüsel olarak, başını bir müddet sallayıp bununla bir alakası olmadığını belirten Fu Shen’in bakışlarıyla buluştu.

Biraz kendi kendine mırıldanan Yan Xiaohan kısa süre sonra hiç de samimi olmayan bir gülümseme takındı. “Peki o halde. Bu epey tuhaf, Altın Karga son zamanlarda nasıl bu denli berbat bir şansa sahip oldu? Bu onlar için kötü yıldızlı bir sene falan mı?”

Önceden buna karışmalarına izin verilmemişti, fakat bu defa yük o kadar büyüktü ki Güney Ofisi artık bunun altından kalkamıyordu ve gelip Uçan Ejderha Muhafızından istemek zorunda kalmışlardı. Shen Yi’ce, Yan Xiaohan’ın kalbinde bir ateşin kıvılcımını tuttuğunu düşündü, dolayısıyla bilhassa meydanda olan bir alay konusu olduğunu da. “Durum böyleyken, seni daha fazla tutmayayım,” dedi Fu Shen gelişigüzelce. “Her şeyde dikkatli ol.”

İkisinin konuşacak bir şeyleri var gibi görünüyordu ve birlikte odalarına geri döndüler. Shen Yi’ce avluda oturdu, dalgın bir hale gözlerini her bir yandaki tavuk ve ördeklerde gezindirdi. Ansızın kulakları bir şey algıladı ve kuşkuyla bakmak için başını çevirdi.

Yatak odasının penceresi düzgünce kapatılmamıştı, sadece öylesine örtülmüştü. Bu kendi yanlış alması mı değil mi bilmiyordu ama hemen şimdi, nazik, düşük sesli, inilti benzeri bir sızlanma işitmiş gibi gelmişti.

---------

¹“Turn a little into a lot.” Yani... deyim ama çevirisini bulamadım, fakat genel olarak şey anlamına geliyor; küçük bir şey zaman geçtikçe büyüyüp yetişir ve daha fazlasına dönüşür, tohumdan ağaca gibi. Kadim ingilizce deyim bilenler bir fikriniz varsa lütfen bu garibanı aydınlatın.]

²Disiplinsiz çocukları eğitmek için kullanılan bir ifade; onu üç gün dayaksız bırakın, ve o çatıya çıkıp kiremitleri fırlatacak. Bizdeki dayak cennetten çıkmadır, veya kızını dövmeyen dizini döver gibi.

³Liuxia Hui namı diğer Zhan Huo iffetli erdemiyle ün salmış bir politikacıydı ve kucağında uzun süre bir kadın oturmasına rağmen hiç etkilenmemişti. Başka bir tabirle, galiba bir aseksüeldi, ve Fu Shen kendini büyük bir bakire olarak çağırıyor. 

Yazar şöyle diyor: * Li Shangyin - Manzarayı Mahvetmenin On İki Örneği: “1. Yaprakların nazik hışırtısına (insanların dinlemeyi sevdikleri) sekte vurmak için bağırmak ve çığırmak. 2. Herkes çiçek manzarasına bakmaya çalışırken ağlamak (herkesin ilgisini manzaradan uzaklaştırmak). 3. Yosun üzerine hasır sermek ve ruh halini bozmak (yosun mutlu duyguların sembolüdür). 4. Bir kavağın sarkmış dallarını kesmek (böylece kimse onları koparamayacak). 5. Açmış çiçekler arasında birinin pantolonunu güneşte kurutması (çirkin bir şekilde!). 6. Bir bahar gezisinde yanınızda çok fazla insan getirmek (fazla insan = gürültü). 7. Taş bir sütuna bir koşu atını bağlamaya çalışmak (kimse sizin atınız görmeyi istemez??). 8. Ateş yakmak ve ay ışığından uzaklaşmak (zira insanlar efkarlı bir şekilde bakmayı sever ve şimdi sen onların dikkatini dağıtıyorsun). 9. Bir at sürmesi gerekirken yerde gezinen general (zira bunu daima yapması lazımdır, kendi başına yürümesi yenilgiye uğramış yahut edepsiz olduğu anlamına gelir). 10. Dağ sırtına bir bina inşaa etmek (çirkin eviniz doğal manzarayı tahrip ediyor). 11. Bir meyve bahçesine ekilen sebzeler (sebzeler oraya girmez). 12. Çiçekli bir çardak altında kümes yetiştirmek (çiftlik hayvanları fevkalade bahçeleri yok eder).”

BlackBerry şöyle diyor: O parantez içleriyle birlikte her şey Li Shangyin’e aitmiş ve bu çok…. övffkldznbnklg Ya cidden eskiden insanlar böyle, “şunu yap şunu yapma” gibi şeyler yazmış ve insanlar da bunları okumuş mu?? :DD Cidden ne boş beleş işler. Adama derler ki; saağane gardaş?? 

Ve sondaki "iniltili sızlanma" ya gelince, o işi yapmıyorlar onu belirteyim. :d Ne olduğu belli değil ancak papapa ya daha çok var muhtemelen yanyan veda öpücüğünü hunhanca alıyor lcsülcybımcşcl 

Oy ve yorumu unutmayalım lütfen^^

Yorumlar