Bölüm 25: Bayram Hediyeleri


Herhangi bir çeviri veya yazım hatasını lütfen bildirin!

Keyifli okumalar.

-------------

"Neyse ki ikimiz de mevzuyu biliyoruz. Aksi takdirde şu anda seni kapı dışarı ederdim, biliyorsun." Dedi Fu Shen. "Hükümdarı tahttan indirmek için aracılık etmek... dillendirmen gereken türde bir söz mü, görkemli Kuzeyi Fetheden General?"¹

¹Bu yüksek rütbeli bir unvanmış, ama generaller arasında eşsiz değil.

Yu Qiaoting, "Bıçaklar boynumuzun her bir yanında. Hala söylenmeyecek herhangi bir şey var mı?" diye yanıtladı. "Hiçbir zaman seni yükseklerde uçan çöp bir insan olarak görmedim. Kaderine boyun mu eğdin yoksa zaten bir planın var mı?"

Diğeri konuşurken Fu Shen sahtece sırıttı. "Ne demek istiyorsun?"

"Veliaht Prens erdemden noksan, Jin Prensi ise yetenekten ve geriye kalanlar vasat, Yalnızca—"

"Qi Prensi var." Fu Shen lafı ağzından aldı. "Kamusal meseleler hususunda, Prens daima saygın bir itibara sahip olmuştur. Şahsi meseleler hususunda, kız kardeşim onun Birincil Zevcesidir. Bundan dolayı, büyük koltuğu miras almaya münasip olduğunu ve daha sonra iyi bir İmparator olacağını mı düşünüyorsun?"

Yu Qiaoting baş sallayarak onayladı.

"Rica ediyorum biraz kendine gel, Qingheng. Şayet Majesteleri Qi Prensi tepeye çıkarsa, muhakkak 'zevce akrabası'² olarak nitelendirileceğim. Tarihte şimdiye kadar bunlardan kaç tanesinin sonu iyi oldu?

Şu anda bana kibar davranmasına riayet etme. Bir defa o konuma geldiğinde, farklı bir şeye dönüşebilir. Sen ve ben sadece tek bir ordunun generalleri olarak hala bir hayli endişelerimiz var. Sayısızca insanın efendisi olacak ve bizden çok daha fazla şeyi düşünmek durumunda kalacak. İmparator'un merhum babası geçmişte, " bir imparator ve onun tebaası arasında karşılıklı menfaat" hususunda bir itibara sahipti. Şu anda bir oğulun afeti burada olduğuna göre, eskisi gibi aynı davranış prensipleri mi kullanılıyor?"

²Zevce akrabası: Kralın esas eşinin, İmparatoriçe'nin genellikle erkek olan yakından akrabası oluyor. Bu kişiler zevce akrabası ünvanını aldığı için doğal olarak kayırılıyorlarmış, ve diğer bakanlar da pek tabii bundan rahatsız oluyormuş. FS'in hiçbirisinin sonunun iyi bitmediğini belirtmesi anlaşılıyordur umarım.

O ne kadar konuşursa, Yu Qiaoting o kadar içi içini kemirmiş, saçlarına ak düşmüştü. "Senin nazarında, Qi Prensi de yapmayacak. Ortakos içinde olmasıyla beraber, başka kim uygun olacak?" Ansızın bir şey düşündü ve baştan ayağa titredi. "Jingyuan! Kesinlikle Ying Prensi'ni ele almayı düşünmüyorsun..."

Fu Shen açık açık, "Düşündüm." diyerek kabullendi.

"General... sahiden de cesaret ettin."

"Öyle olsa da, bu imkansız." Fu Shen devam etti. "Tek başına yaşam tecrübesi büyük bir sorun."

"O halde sen..."

"Çoğu kez düşündüm ki, ejderha tahtına oturanın ne İmparator, Veliaht Prens yahut Qi Prensi olması, ne de bilge veya beceriksiz bir hükümdar olması mühim olmayacak. Neden Demir Süvari daima onların yutamadığı bir balık kılçığı oluveriyor? Doğrusunu istersen, ben dahi tereddüte düştüm. Zannımca bu bir imparator meselesi olmamakla birlikte, Süvari'nin varlığı aslında bir hata olabilir."

Yu Qiaoting'de iç geçirerek aynı şekilde hissetti.

Fu Shen, "Ancak Kuzey Yan bunca senedir kuzey Sincan'ı savunuyor ve ülkeyi korumak için pek bir çalışıyor. Bunda hata nedir?" diye devam etti. "Süvari milletin keskin kılıcıdır. Kılıçta bir yanlışlık yok, yalnızca onu kavrayan zatta var. Kabza bir başkası tarafından tutulduğu müddetçe, sonsuza kadar şüphe içinde yaşayacağız."

Yu Qiaoting, Fu Shen'in kendisininkinden bile daha yoldan sapmış kelamları tarafından duruma uğradı. "Jingyuan, sen..." Diye titredi. "İsyan etmek istiyorsun..."

"Ne bu telaş böyle? Hiçbir şey yapmadım, değil mi?" Fu Shen tüy kadar hafifçe tebessüm etti. "Ayrıyeten, bir eş³ alacağım ve güzel bir hayat yaşamakta özgür olacağım. Neden bunu yapmayı istemeyip, tam aksine yalnız bir kurt olmayı isteyeyim ki?"

³Burada wife diyor onu belirtmek istedim. Cümlede karı diyince hoş olmuyor da. :D Burası spoi olabilir de olmayabilir de; FS ilerde YXH'dan bahsederken hep wife diyecek, koca demeye istekli değil, aynı şey YXH için de geçerli.

Yu Qiaoting sahiden artık bunu kaldıramıyordu. "Lütfen bırak şunu, General," diye aynen karşılık verdi. "Sanki Cennetler tarafından bahşedilmiş bir lütufmuş gibi, bu 'ölü bir sıçanın üzerine koşan kör bir kedi' olayıyla böbürlenme."

Fu Shen: "......"

Bir araba dolusu safsata konuşmasından vardıkları karar, isyan edemeyecekleri ve bir tahtan zorla feragat ettirme hadisesi de yapamayacaklarıydı, dolayısıyla çözümlenemeyen şey aynen çözümlenememiş şekilde kaldı ve hakkında endişelenmeleri gereken şey yine endişe verici şekilde kaldı. Aslında Fu Shen ne yapılacağına dair belirsiz bir fikre sahipti fakat bu, dünyayı çok fazla paniğe düşürecek bir şeydi ve yüksek sesle dile getirseydi, Yu Qiaoting kuvvetle muhtemel olarak başını kontrol etmesi için Hekim Du'yu çağırmaya gitmek isteyecekti. Bu düşünceyle birlikte, vaktinde çenesini tutmayı başardı.

Yılbaşı Arifesi'nin de gelişiyle, Yan Eyaleti şehrindeki ortam bayram havasındaydı ve sadece bu bayram süresince yıl boyu didinen askerler biraz rahatlayabiliyordu. Şehrin sakinleri daima Demir Süvari ile komşuluk yapmıştı ve Fu Shen'in tüm gün boyunca kaldığı Malikaneye bir şeyler göndermişlerdi. Yan Malikanesinin hizmetkarı ile birlikte bir araba kasabaya girdiğinde ve valinin Malikanesini arayıp bulduğunda, adam giriş yolundaki muazzam tavuk, ördek ve kaz yığınında az kalsın boğulacaktı.

Fu Shen tam da o vakitte bahçedeydi, Yu Qiaoting, Xiao Xun ve diğerleriyle birlikte içiyor ve yemek pişiren kadının gizlice yaptığı top köfteler üzerine muhabbet ediyordu. Başkentten birinin hediyeler sunmak için geldiğini duyunca, az evvel içtiği şarap bir gümlemeyle beynine çıkmıştı.

Hala tekerlekli sandalyede oturduğunu unutmuş ve ayağa kalkma arzusuyla farkında olmaksızın masaya dayanmıştı. Xiao Xun çarçabuk onu yakalayarak geri yerine oturttu. "Seni dışarı iteceğim, General."

Yu Qiaoting hayret etmişti. "Ne diye dışarı çıkıyorsunuz? Onları içeri çağır."

Gelen kişi, sık sık Yan Xioahan'ın yanında olan yaşlı bir köleydi. Oraya vardığında ilk iş olarak Fu Shen'e saygıyla secde etti, ona "Marki" olarak hitap etti ve şans getirecek kadar değerli sözlerden bir bölümü sayıp döktü. Ancak tüm bu yapılan şeylerden sonra, söyle dedi: "Evimiz bayram hediyeleri gönderdi. Efendim bu aşağılık kimseye size taze yiyecekler getirmemi bilhassa emretti, Marki, böylece başkentte olmasanız bile memleketinizin aşikar lezzetini tadabileceksiniz. İşte hediyelerin bir listesi; lütfen buna bir göz atın, Marki."

"Evimiz" kelimesi hemencecik Fu Shen'in gönlünü huzura erdirmişti. Yu Qiaoting sırıttı, "Şuna da bak. Yakınlaşma kesinlik kazandı." diye alay etti. "General her gün (Kuzey)Yan'ın doğup büyüdüğü yer olduğunu söyledi. Şimdi anlıyorum. Hey, Jingyuan, esas vatanın neresi?"

Fu Shen zor zanaat dudaklarının köşelerini bastırdı ve onu bir koltuk değneğiyle uzağa itti. Listeyi tamamen ilgisizlikle aldı, köleyi ödüllendirdi ve onu dinlemesi için gitmeye gönderdi. O, Yan Xiaohan'ın gönderdiği ilginç şeyi kontrol etmek için sandığı açarken, kenarda -gösteriden zevk alan ve bunu daha da kötüleştirmeye çalışan- büyük bir aptallar sürüsü geniş bir çember oluşturmuştu.

Yan Xiaohan genel olarak edepli bir adamdı. İkisinin ilişkisi çok hızlı bir ilerleme kaydedememişti ve bazı göz boyamaların yapılması gerekiyordu, bundan dolayı bu hediye seçimi görgü kuralları dahilindeydi. Yaygın olarak görülen av hayvanı eti ve kürklerden ibaretti; hiçbir sınırı aşan veya, insanların ayırt edecekleri en ufağından hiçbir hatayı bulundurmuyordu.

Fu Shen rahat bir soluğu verdi, izah edilemez bir şekilde birazcık hayal kırıklığına uğramıştı ve tembelliğinde küf bağladığı için kendine el altından güldü. Zihni aylak aylak dolaşırken, Yu Qiaoting'in birden 'hey' dediğini duydu. "Tuhaf. Bu mevsimde hala yaban kazları mı varmış?"

Hiçbir fikrim yok. Çince ya da ing. bir deyim mi bilmiyorum araştırdım ama bulamadım.

İlk av kutusunda bir çift dondurulmuş yaban kazı vardı. Xiao Xun birini Yu Qiaoting da diğerini aldı, ikincisi incelerken dilini şaklattı. "Burada bizim için vahşi doğa eksikliği yok bu yüzden herhangi bir oyuna gerek yok. Bu sivri zeka Efendi Yan'ın neden göndermek için tüm bunları bir bir araya toplamak durumunda kaldığını söylemem gerekseydi, o halde bütün şarkı ve dansın yegane sebebinin bu iki kaz olduğu olurdu! Haksız mıyım, Zhongshan?"

Yan taraftaki Xiao Xun şiddetli bir biçimde başını sallayıp onayladı. "Aynen, bu iki kaz içindi."

"Neden bunu bu kadar büyütüyorsun? Daha önce hiç yaban kazı görmedin mi? İstikbalin kesinlikle parlak görünüyor." Fu Shen'in sesi kar kadar soğuktu.

Yu Qiaoting bunu hakikaten büyük bir mesele yaptı. "Fakat bunlar öyle sıradan kazlar mı? Altı Ayin için kullanıyorlar, Marki!"

"Kapa çeneni. Bunun için kullanıyorlar da ben bilmiyor muyum?" Kayıtsızmış gibi davranarak Fu Shen kürk mantosunu daha yukarı çekmiş böylece yaka kulaklarının alt kısmını kapatmıştı. "Karşılık vermem icap eder. Zhongshan, gidip biraz geyik derisi bul. İade hediyesi için on beş taneye sahip olduğunda, bir takım halinde geri gönderilecekler."

Fu Shen ve Yan Xiaohan birbirleriyle flört ederek çıldırıyordu, lakin nihayetinde talihsiz olan Xiao Xun oluyordu. Bundan epeyce hoşnutsuz kalan Minik General Xiao, kaderini paylaşmak için birini çekmeye kararlıydı, böylece Yu Qiaoting'i kurbanı olarak yanında sürükledi.

[Ç.N: Dostum ilk cümleyi okuduğumda şiddetli bir öksürük krizine girdim aq şvnglfnömb]

Fu Shen nihayet sükunet içine düştü, yavaş bir şekilde boğazından dışarı buharlı bir hava verdi. Bütün iç organlarının alkol tarafından yandığını hissetti.

Diğer bagaja bakmak için eğilmiş ve pek tabii derilerin altında başka bir armağan keşfetmişti: Bir çift elde dikilmiş kürklü dizlik.

Bir çift kaz ve bir çift dizlik. Ederleri ancak birkaç gümüştü. İki büyük sandığın içindeki geri kalan şeyler, bu iki armağanın yanında tamamıyla arkaplanda kalıyordu.

Fu Shen buna ne kadar kafa yorduğu üzerine bir iç geçirmeli mi, yahut savurgan olduğu için ona lanet mi etmeli bilmiyordu. Ne vakit bunu düşünse, Yan Xiaohan devamlı bu şekilde davranıyordu, nazik düşünceleri savurganlıklara benziyordu. Verdiği tatlılıkta cimri tutumlu olmazdı, fakat yalnızca gönlünden küçük bir parça olurdu; fazlaca tatlı olmazdı, tamamı karanlık ve derin kuytularda saklıydı.

Bununla birlikte, hakiki kalp, taştan derinin altında bir yeşim taşıydı; bir defa gün yüzüne çıktığında, etrafındaki diğer her şey bir kayaya dönüşmüştü.

15 Ocak'ta, Yan Xiaohan Yan Eyaleti'nden gelen iade hediyelerini teslim aldı. Asıl hediyeler, büyük bir yığın olan kuzeye özgü şeylerle karışmıştı: Biraz geyik derisi ve bir... acem borusu yeşim kolye.

Fu Shen'in yaratıcı armağanı, ebedi bir hayret içinde kolyeye bakakalırken o gece Bay Yan'ı adeta uyuyamaz duruma getirecek şekilde korkuttu. Bir müddet onun ne bildiği üzerine şüpheye düştü, ardından Fu Shen'in bunu yeniden dostane bir ilişkide olmak istediğini ifade etmek niyetine kullandığını düşündü. Daha sonra bu hususta ikinci bir düşüncesi vardı, nitekim hayal gücü üzerine hücum etti, ve Fu Shen'in yeşim taşını yere çarparken ki kararlı simasını anımsadı — kesinlikle geri geldiği zaman aralarındaki tüm bağları bir kez daha koparmayı planlamıyordu, değil mi?

Yan Xiaohan yatağının yanındaki dolabın etrafını dolaşmış, içinden küçük sandal ağacı bir kutu bulup çıkarmış ve kapağı açmıştı koyu kırmızı bir satene sarılmış eski bir yeşim kolyeyi açığa çıkarmak için. Bir zamanlar epeyce parçalanmıştı; hatta Yan Xiaohan en iyi kuyumcuyu bulmuş olsa bile, onarım için kullanılan altın dolgu onu kurtaramazdı. Kolye inişli çıkışlı, eğri büğre ve deliklerle dolu görünüyordu — Fu Shen'in gönderdiği yeni olana tezat, sadece birazcık kötü durmaktan çok daha fazlasıydı, lakin Yan Xiaohan bunca vakit onu bir servet misali muhafaza etmişti.

Kırılmış yeşim parçalarını parça parça toplamak için çömeldiği zamanki pişmanlığını ve avucunun içine koyduğu küçük kırıntıların artık tam bir şekil oluşturamayacağını kavradığı zamanki çaresizliğini hala hatrına getirebiliyordu. Onu tamir eden kişinin seçkin bir hafızası olmasaydı, Yan Xiaohan belki de bunun için ömrü boyunca vicdan azabı çekebilirdi.

Yedi sene önce, Uçan Ejderha Muhafızı'na gireli çok olmamıştı ve halen genç yaştaydı, her gün saf akımcılar tarafından eleştirilip alay edilmişti. Sadece kılıcını çekip, ülkedeki o kokuşmuş bilim adamlarının alayını öldürememekten başka hiçbir şeyden bu denli nefret etmemişti. Bunun sebebi kesin suretle alt sınırı olmamasıyla birlikte asi bir yüreğe sahip olasıydı; Uçan Ejderha Muhafızı daima vicdandan yoksun bir şekilde çalışmıştı ve o da aynı şeyi yaptı. Üstlendiği ilk resmi davasının Jin Yunfeng'ın ki olması talih miydi yoksa talihsizlik mi bilinmiyordu.

Bu onun ilk "vicdansız" davrandığı zamandı ve tekmelediği demir levha Fu Shen olunca kendi ayağını yaralayarak son buldu.

Yedi sene akıp gitmişti, mazi sanki onu ayağından bağlayan bir kelepçeydi ve yazgısının asılı olduğu örümcek ağı onun için ayrı ve belirgin olan bir alt sınırı kesiyordu. Bu onu ne tamamıyla çamura soktu, ne de içine çok fazla batırdı.

Adeta bir döküntü haline gelen ve sanki böyle yapması kendisine emredilmiş misali güç bela bir araya getireyi başardığı bu parça, yüreğinin en derin kısmına gömülmüştü, yüksek sesle dile getiremediği henüz naçiz bir arzu olarak. Ve o arzu Fu Shen'e borçlu olduğu özür idi.

Özür dilerim.

Seninle tüm bağlarımı... koparmak istememiştim.

İki kolye yan yana şekilde kutunun içine yerleştirildi. Kırık yahut sağlam fark etmez, ikisi de ışığın altında fevkalade güzel ve parlak görünüyordu. Sanki, uzak kuzey topraklarından, uzun bir vakittir saklanan bir hatıradan ve her daim ketum olan belirli bir kimseden gelen sözsüz bir teselli gibiydiler.

Neyse ki, geri dönecekti.

------------

Bölümün sonu.

Oy verip yorum yapmayı unutmayın.

Yazar şöyle diyor: Yan Xiaohan'ın gönderdiği yaban kazları nişanlanma için gerekli bir hediyedir (纳采 / nacai), ve kapıda görünüp ona evlilik teklifi etmesiyle hemen hemen aynıdır. Fu Shen'in geri dönüş olarak gönderdiği geyik derisi hediyesi -namı diğer "eş derisi"- nişanlanma (taahhüt) için gereklidir. Yani bu nişanlanma karşılıklı olarak yapılmış anlamına gelir, damat tarafı gelin tarafına nişan hediyeleri göndermiştir ve onlar evliliğe hazırlar. Her ikisi de diğerini eş (karı-wife) olarak aldığını hissetti. Tsk, tsk, tsk. Yarın dahası gelmeyecek, ama ondan sonraki gün, evlenecekler~

BlackBerry şöyle diyor: Yan Xiaohan'ı kucaklayıp sıkıca sarılmak istedim bu bölüm. Ühühü :" Çok güzel seviyor ya...

Vizelerim hala devam ediyor ama az kaldı, artık çok büyük bir sorun değiller. Diğer bölümü elimden geldiğince çabuk atmaya çalışacağım. Bir haftaya belki ondan birkaç gün sonraya gelebilir(?). Oy sınırını hala hatırlatmama gerek yok artık 25 ne az ne fazla. Bir başka konu, hala daha bana yardım edecek birini arıyorum ve bu aralar iyice başım sıkışmış durumda, cidden, orada bu zavallı çevirmene yardım edecek kimse... yok mu...? Hiç mi...? Peki... *Üzgün bir edayla burnunu çekip mağarasına ezik büzük biçimde geri çekilir*

Herhangi bir çeviri veya yazım hatasını lütfen bildirin!

Keyifli okumalar.

-------------

"Neyse ki ikimiz de mevzuyu biliyoruz. Aksi takdirde şu anda seni kapı dışarı ederdim, biliyorsun." Dedi Fu Shen. "Hükümdarı tahttan indirmek için aracılık etmek... dillendirmen gereken türde bir söz mü, görkemli Kuzeyi Fetheden General?"¹

Yu Qiaoting, "Bıçaklar boynumuzun her bir yanında. Hala söylenmeyecek herhangi bir şey var mı?" diye yanıtladı. "Hiçbir zaman seni yükseklerde uçan çöp bir insan olarak görmedim. Kaderine boyun mu eğdin yoksa zaten bir planın var mı?"

Diğeri konuşurken Fu Shen sahtece sırıttı. "Ne demek istiyorsun?"

"Veliaht Prens erdemden noksan, Jin Prensi ise yetenekten ve geriye kalanlar vasat, Yalnızca—"

"Qi Prensi var." Fu Shen lafı ağzından aldı. "Kamusal meseleler hususunda, Prens daima saygın bir itibara sahip olmuştur. Şahsi meseleler hususunda, kız kardeşim onun Birincil Zevcesidir. Bundan dolayı, büyük koltuğu miras almaya münasip olduğunu ve daha sonra iyi bir İmparator olacağını mı düşünüyorsun?"

Yu Qiaoting baş sallayarak onayladı.

"Rica ediyorum biraz kendine gel, Qingheng. Şayet Majesteleri Qi Prensi tepeye çıkarsa, muhakkak 'zevce akrabası'² olarak nitelendirileceğim. Tarihte şimdiye kadar bunlardan kaç tanesinin sonu iyi oldu?

Şu anda bana kibar davranmasına riayet etme. Bir defa o konuma geldiğinde, farklı bir şeye dönüşebilir. Sen ve ben sadece tek bir ordunun generalleri olarak hala bir hayli endişelerimiz var. Sayısızca insanın efendisi olacak ve bizden çok daha fazla şeyi düşünmek durumunda kalacak. İmparatorun merhum babası geçmişte, "bir imparator ve onun tebaası arasında karşılıklı menfaat" hususunda bir itibara sahipti. Şu anda bir oğulun afeti burada olduğuna göre, eskisi gibi aynı davranış prensipleri mi kullanılıyor?"

O ne kadar konuşursa, Yu Qiaoting o kadar içi içini kemirmiş, saçlarına ak düşmüştü. "Senin nazarında, Qi Prensi de yapmayacak. Ortakos içinde olmasıyla beraber, başka kim uygun olacak?" Ansızın bir şey düşündü ve baştan ayağa titredi. "Jingyuan! Kesinlikle Ying Prensini ele almayı düşünmüyorsun..."

Fu Shen açık açık, "Düşündüm." diyerek kabullendi.

"General... sahiden de cesaret ettin."

"Öyle olsa da, bu imkansız." Fu Shen devam etti. "Tek başına yaşam tecrübesi büyük bir sorun."

"O halde sen..."

"Çoğu kez düşündüm ki, ejderha tahtına oturanın ne İmparator, Veliaht Prens yahut Qi Prensi olması, ne de bilge veya beceriksiz bir hükümdar olması mühim olmayacak. Neden Demir Süvari daima onların yutamadığı bir balık kılçığı oluveriyor? Doğrusunu istersen, ben dahi tereddüte düştüm. Zannımca bu bir imparator meselesi olmamakla birlikte, Süvarinin varlığı aslında bir hata olabilir."

Yu Qiaoting'de iç geçirerek aynı şekilde hissetti.

Fu Shen, "Ancak Kuzey Yan bunca senedir kuzey Sincan'ı savunuyor ve ülkeyi korumak için pek bir çalışıyor. Bunda hata nedir?" diye devam etti. "Süvari milletin keskin kılıcıdır. Kılıçta bir yanlışlık yok, yalnızca onu kavrayan zatta var. Kabza bir başkası tarafından tutulduğu müddetçe, sonsuza kadar şüphe içinde yaşayacağız."

Yu Qiaoting, Fu Shen'in kendisininkinden bile daha yoldan sapmış kelamları tarafından duruma uğradı. "Jingyuan, sen..." Diye titredi. "İsyan etmek istiyorsun..."

"Ne bu telaş böyle? Hiçbir şey yapmadım, değil mi?" Fu Shen tüy kadar hafifçe tebessüm etti. "Ayrıyeten, bir eş³ alacağım ve güzel bir hayat yaşamakta özgür olacağım. Neden bunu yapmayı istemeyip, tam aksine yalnız bir kurt olmayı isteyeyim ki?"

Yu Qiaoting sahiden artık bunu kaldıramıyordu. "Lütfen bırak şunu, General," diye aynen karşılık verdi. "Sanki Cennetler tarafından bahşedilmiş bir lütufmuş gibi, bu 'ölü bir sıçanın üzerine koşan kör bir kedi' olayıyla böbürlenme."

Fu Shen: "......"

Bir araba dolusu safsata konuşmasından vardıkları karar, isyan edemeyecekleri ve bir tahtan zorla feragat ettirme hadisesi de yapamayacaklarıydı, dolayısıyla çözümlenemeyen şey aynen çözümlenememiş şekilde kaldı ve hakkında endişelenmeleri gereken şey yine endişe verici şekilde kaldı. Aslında Fu Shen ne yapılacağına dair belirsiz bir fikre sahipti fakat bu, dünyayı çok fazla paniğe düşürecek bir şeydi ve yüksek sesle dile getirseydi, Yu Qiaoting kuvvetle muhtemel olarak başını kontrol etmesi için Hekim Du'yu çağırmaya gitmek isteyecekti. Bu düşünceyle birlikte, vaktinde çenesini tutmayı başardı.

Yılbaşı Arifesinin de gelişiyle, Yan Eyaleti şehrindeki ortam bayram havasındaydı ve sadece bu bayram süresince yıl boyu didinen askerler biraz rahatlayabiliyordu. Şehrin sakinleri daima Demir Süvari ile komşuluk yapmıştı ve Fu Shen'in tüm gün boyunca kaldığı Malikaneye bir şeyler göndermişlerdi. Yan Malikanesinin hizmetkarı ile birlikte bir araba kasabaya girdiğinde ve valinin Malikanesini arayıp bulduğunda, adam giriş yolundaki muazzam tavuk, ördek ve kaz yığınında az kalsın boğulacaktı.

Fu Shen tam da o vakitte bahçedeydi, Yu Qiaoting, Xiao Xun ve diğerleriyle birlikte içiyor ve yemek pişiren kadının gizlice yaptığı top köfteler üzerine muhabbet ediyordu. Başkentten birinin hediyeler sunmak için geldiğini duyunca, az evvel içtiği şarap bir gümlemeyle beynine çıkmıştı.

Hala tekerlekli sandalyede oturduğunu unutmuş ve ayağa kalkma arzusuyla farkında olmaksızın masaya dayanmıştı. Xiao Xun çarçabuk onu yakalayarak geri yerine oturttu. "Seni dışarı iteceğim, General."

Yu Qiaoting hayret etmişti. "Ne diye dışarı çıkıyorsunuz? Onları içeri çağır."

Gelen kişi, sık sık Yan Xioahan'ın yanında olan yaşlı bir köleydi. Oraya vardığında ilk iş olarak Fu Shen'e saygıyla secde etti, ona "Marki" olarak hitap etti ve şans getirecek kadar değerli sözlerden bir bölümü sayıp döktü. Ancak tüm bu yapılan şeylerden sonra, söyle dedi: "Evimiz bayram hediyeleri gönderdi. Efendim bu aşağılık kimseye size taze yiyecekler getirmemi bilhassa emretti, Marki, böylece başkentte olmasanız bile memleketinizin aşikar lezzetini tadabileceksiniz. İşte hediyelerin bir listesi; lütfen buna bir göz atın, Marki."

"Evimiz" kelimesi hemencecik Fu Shen'in gönlünü huzura erdirmişti. Yu Qiaoting sırıttı, "Şuna da bak. Yakınlaşma kesinlik kazandı." diye alay etti. "General her gün (Kuzey)Yan'ın doğup büyüdüğü yer olduğunu söyledi. Şimdi anlıyorum. Hey, Jingyuan, esas vatanın neresi?"

Fu Shen zor zanaat dudaklarının köşelerini bastırdı ve onu bir koltuk değneğiyle uzağa itti. Listeyi tamamen ilgisizlikle aldı, köleyi ödüllendirdi ve onu dinlemesi için gitmeye gönderdi. O, Yan Xiaohan'ın gönderdiği ilginç şeyi kontrol etmek için sandığı açarken, kenarda -gösteriden zevk alan ve bunu daha da kötüleştirmeye çalışan- büyük bir aptallar sürüsü geniş bir çember oluşturmuştu.

Yan Xiaohan genel olarak edepli bir adamdı. İkisinin ilişkisi çok hızlı bir ilerleme kaydedememişti ve bazı göz boyamaların yapılması gerekiyordu, bundan dolayı bu hediye seçimi görgü kuralları dahilindeydi. Yaygın olarak görülen av hayvanı eti ve kürklerden ibaretti; hiçbir sınırı aşan veya, insanların ayırt edecekleri en ufağından hiçbir hatayı bulundurmuyordu.

Fu Shen rahat bir soluğu verdi, izah edilemez bir şekilde birazcık hayal kırıklığına uğramıştı ve tembelliğinde küf bağladığı için kendine el altından güldü. Zihni aylak aylak dolaşırken, Yu Qiaoting'in birden 'hey' dediğini duydu. "Tuhaf. Bu mevsimde hala yaban kazları mı varmış?"

İlk av kutusunda bir çift dondurulmuş yaban kazı vardı. Xiao Xun birini Yu Qiaoting da diğerini aldı, ikincisi incelerken dilini şaklattı. "Burada bizim için vahşi doğa eksikliği yok bu yüzden herhangi bir oyuna gerek yok. Bu sivri zeka Efendi Yan'ın neden göndermek için tüm bunları bir bir araya toplamak durumunda kaldığını söylemem gerekseydi, o halde bütün şarkı ve dansın yegane sebebinin bu iki kaz olduğu olurdu! Haksız mıyım, Zhongshan?"

Yan taraftaki Xiao Xun şiddetli bir biçimde başını sallayıp onayladı. "Aynen, bu iki kaz içindi."

"Neden bunu bu kadar büyütüyorsun? Daha önce hiç yaban kazı görmedin mi? İstikbalin kesinlikle parlak görünüyor." Fu Shen'in sesi kar kadar soğuktu.

Yu Qiaoting bunu hakikaten büyük bir mesele yaptı. "Fakat bunlar öyle sıradan kazlar mı? Altı Ayin için kullanıyorlar, Marki!"

"Kapa çeneni. Bunun için kullanıyorlar da ben bilmiyor muyum?" Kayıtsızmış gibi davranarak Fu Shen kürk mantosunu daha yukarı çekmiş böylece yaka kulaklarının alt kısmını kapatmıştı. "Karşılık vermem icap eder. Zhongshan, gidip biraz geyik derisi bul. İade hediyesi için on beş taneye sahip olduğunda, bir takım halinde geri gönderilecekler."

Fu Shen ve Yan Xiaohan birbirleriyle flört ederek çıldırıyordu, lakin nihayetinde talihsiz olan Xiao Xun'a oluyordu. Bundan epeyce hoşnutsuz kalan Minik General Xiao, kaderini paylaşmak için birini çekmeye kararlıydı, böylece Yu Qiaoting'i kurbanı olarak yanında sürükledi.

[Ç.N: Dostum ilk cümleyi okuduğumda şiddetli bir öksürük krizine girdim aq şvnglfnömb]

Fu Shen nihayet sükunet içine düştü, yavaş bir şekilde boğazından dışarı buharlı bir hava verdi. Bütün iç organlarının alkol tarafından yandığını hissetti.

Diğer bagaja bakmak için eğilmiş ve pek tabii derilerin altında başka bir armağan keşfetmişti: Bir çift elde dikilmiş kürklü dizlik.

Bir çift kaz ve bir çift dizlik. Ederleri ancak birkaç gümüştü. İki büyük sandığın içindeki geri kalan şeyler, bu iki armağanın yanında tamamıyla arkaplanda kalıyordu.

Fu Shen buna ne kadar kafa yorduğu üzerine bir iç geçirmeli mi, yahut savurgan olduğu için ona lanet mi etmeli bilmiyordu. Ne vakit bunu düşünse, Yan Xiaohan devamlı bu şekilde davranıyordu, nazik düşünceleri savurganlıklara benziyordu. Verdiği tatlılıkta cimri tutumlu olmazdı, fakat yalnızca gönlünden küçük bir parça olurdu; fazlaca tatlı olmazdı, tamamı karanlık ve derin kuytularda saklıydı.

Bununla birlikte, hakiki kalp, taştan derinin altında bir yeşim taşıydı; bir defa gün yüzüne çıktığında, etrafındaki diğer her şey bir kayaya dönüşmüştü.

15 Ocak'ta, Yan Xiaohan Yan Eyaletinden gelen iade hediyelerini teslim aldı. Asıl hediyeler, büyük bir yığın olan kuzeye özgü şeylerle karışmıştı: Biraz geyik derisi ve bir... acem borusu yeşim kolye.

Fu Shen'in yaratıcı armağanı, ebedi bir hayret içinde kolyeye bakakalırken o gece Bay Yan'ı adeta uyuyamaz duruma getirecek şekilde korkuttu. Bir müddet onun ne bildiği üzerine şüpheye düştü, ardından Fu Shen'in bunu yeniden dostane bir ilişkide olmak istediğini ifade etmek niyetine kullandığını düşündü. Daha sonra bu hususta ikinci bir düşüncesi vardı, nitekim hayal gücü üzerine hücum etti, ve Fu Shen'in yeşim taşını yere çarparken ki kararlı simasını anımsadı — kesinlikle geri geldiği zaman aralarındaki tüm bağları bir kez daha koparmayı planlamıyordu, değil mi?

Yan Xiaohan yatağının yanındaki dolabın etrafını dolaşmış, içinden küçük sandal ağacı bir kutu bulup çıkarmış ve kapağı açmıştı koyu kırmızı bir satene sarılmış eski bir yeşim kolyeyi açığa çıkarmak için. Bir zamanlar epeyce parçalanmıştı; hatta Yan Xiaohan en iyi kuyumcuyu bulmuş olsa bile, onarım için kullanılan altın dolgu onu kurtaramazdı. Kolye inişli çıkışlı, eğri büğre ve deliklerle dolu görünüyordu — Fu Shen'in gönderdiği yeni olana tezat, sadece birazcık kötü durmaktan çok daha fazlasıydı, lakin Yan Xiaohan bunca vakit onu bir servet misali muhafaza etmişti.

Kırılmış yeşim parçalarını parça parça toplamak için çömeldiği zamanki pişmanlığını ve avucunun içine koyduğu küçük kırıntıların artık tam bir şekil oluşturamayacağını kavradığı zamanki çaresizliğini hala hatrına getirebiliyordu. Onu tamir eden kişinin seçkin bir hafızası olmasaydı, Yan Xiaohan belki de bunun için ömrü boyunca vicdan azabı çekebilirdi.

Yedi sene önce, Uçan Ejderha Muhafızı'na gireli çok olmamıştı ve halen genç yaştaydı, her gün saf akımcılar tarafından eleştirilip alay edilmişti. Sadece kılıcını çekip, ülkedeki o kokuşmuş bilim adamlarının alayını öldürememekten başka hiçbir şeyden bu denli nefret etmemişti. Bunun sebebi kesin suretle alt sınırı olmamasıyla birlikte asi bir yüreğe sahip olmasıydı; Uçan Ejderha Muhafızı daima vicdandan yoksun bir şekilde çalışmıştı ve o da aynı şeyi yaptı. Üstlendiği ilk resmi davasının Jin Yunfeng'ın ki olması talih miydi yoksa talihsizlik mi bilinmiyordu.

Bu onun ilk "vicdansız" davrandığı zamandı ve tekmelediği demir levha Fu Shen olunca kendi ayağını yaralayarak son buldu.

Yedi sene akıp gitmişti, mazi sanki onu ayağından bağlayan bir kelepçeydi ve yazgısının asılı olduğu örümcek ağı onun için ayrı ve belirgin olan bir alt sınırı kesiyordu. Bu onu ne tamamıyla çamura soktu, ne de içine çok fazla batırdı.

Adeta bir döküntü haline gelen ve sanki böyle yapması kendisine emredilmiş misali güç bela bir araya getireyi başardığı bu parça, yüreğinin en derin kısmına gömülmüştü, yüksek sesle dile getiremediği henüz naçiz bir arzu olarak. Ve o arzu Fu Shen'e borçlu olduğu özür idi.

Özür dilerim.

Seninle tüm bağlarımı... koparmak istememiştim.

İki kolye yan yana şekilde kutunun içine yerleştirildi. Kırık yahut sağlam fark etmez, ikisi de ışığın altında fevkalade güzel ve parlak görünüyordu. Sanki, uzak kuzey topraklarından, uzun bir vakittir saklanan bir hatıradan ve her daim ketum olan belirli bir kimseden gelen sözsüz bir teselli gibiydiler.

Neyse ki, geri dönecekti.

------------

Bölümün sonu.

Oy verip yorum yapmayı unutmayın.

¹Bu yüksek rütbeli bir unvanmış, ama generaller arasında eşsiz değil.

²Zevce akrabası: Kralın esas eşinin, İmparatoriçe'nin genellikle erkek olan yakından akrabası oluyor. Bu kişiler zevce akrabası ünvanını aldığı için doğal olarak kayırılıyorlarmış, ve diğer bakanlar da pek tabii bundan rahatsız oluyormuş. FS'in hiçbirisinin sonunun iyi bitmediğini belirtmesi anlaşılıyordur umarım.

³Burada wife diyor onu belirtmek istedim. Cümlede karı diyince hoş olmuyor da. :D Burası spoi olabilir de olmayabilir de; FS ilerde YXH'dan bahsederken hep wife diyecek, koca demeye istekli değil, aynı şey YXH için de geçerli.

⁴Hiçbir fikrim yok. Çince ya da ing. bir deyim mi bilmiyorum araştırdım ama bulamadım.

Yazar şöyle diyor: Yan Xiaohan'ın gönderdiği yaban kazları nişanlanma için gerekli bir hediyedir (纳采 / nacai), ve kapıda görünüp ona evlilik teklifi etmesiyle hemen hemen aynıdır. Fu Shen'in geri dönüş olarak gönderdiği geyik derisi hediyesi -namı diğer "eş derisi"- nişanlanma (taahhüt) için gereklidir. Yani bu nişanlanma karşılıklı olarak yapılmış anlamına gelir, damat tarafı gelin tarafına nişan hediyeleri göndermiştir ve onlar evliliğe hazırlar. Her ikisi de diğerini eş (karı-wife) olarak aldığını hissetti. Tsk, tsk, tsk. Yarın dahası gelmeyecek, ama ondan sonraki gün, evlenecekler~

BlackBerry şöyle diyor: Yan Xiaohan'ı kucaklayıp sıkıca sarılmak istedim bu bölüm. Ühühü :" Çok güzel seviyor ya...

Vizelerim hala devam ediyor ama az kaldı, artık çok büyük bir sorun değiller. Diğer bölümü elimden geldiğince çabuk atmaya çalışacağım. Bir haftaya belki ondan birkaç gün sonraya gelebilir(?). Oy sınırını hala hatırlatmama gerek yok artık 25 ne az ne fazla. Bir başka konu, hala daha bana yardım edecek birini arıyorum ve bu aralar iyice başım sıkışmış durumda, cidden, orada bu zavallı çevirmene yardım edecek kimse... yok mu...? Hiç mi...? Peki... *Üzgün bir edayla burnunu çekip mağarasına ezik büzük biçimde geri çekilir*

Yorumlar