Bölüm 51: Yoksunluk

 Önceki | İçindekiler| Sonraki

Karakter Tab.


Keyifli okumalar.

-------------

Öğle yemeğinden sonra Fu Shen, Yan Xiaohan’ın kötü bir ruh halinde olduğunu fark etmiş ve böylelikle biraz kestirmeye ikna etmişti onu. Uyandıktan sonra, ikisi kontrole gitmek için dünkü doktoru görmeye gittiler.

Kuangfeng şehri, başkentin mahallelerindeki ilçe şehirleriyle karşılaştırılamazdı, ancak bir iki tanınmış tıbbi tesise sahipti. Fu Shen’in o insan derisi maskesi Du Leng tarafından uygulanmıştı; kendisi yüzünden soyduktan sonra tekrar takamazdı, dolayısıyla sabahleyin geldiğinde doktor onu hiç de tanıyamadı. “Bu hastayı sana mı emanet etti?”

Ren Miao’nun sıkıcı yüzüyle onunki arasında hakikaten çok büyük bir fark vardı. Fu Shen’in kendisini hazırlamaktan ve kafadan bir şeyler atmaktan başka seçeneği yoktu. “Aynen, o evvelden ayrıldı. Söyleyecek bir şeyiniz varsa bana söyleyebilirsiniz.”

Kliniğe kadar tüm yolu yürümüşlerdi. Fu Shen konik şapkasını takıyor olsa da, nerede olduğu fark etmeksizin ona gözlerini sabitleyen, yanındaki Yan Xiaohan’la hiç kaçarları yoktu. Hatta yaşlı doktorun görme yetisinin daha bile affı yoktu ve onları girişte birbirlerine destek olurken görünce, sorusu kısa ve yerinde olmuştu. “Siz ikiniz bir ailesiniz, doğru mudur?”

Yan Xiaohan bile biraz afallamıştı. “Bu kanıya nasıl vardınız?” Diye sordu Fu Shen.

Bu cümle dış görünüş olarak apaçık bir soruydu, fakat aslında bir kabullenmeydi. Doktor Yan Xiaohan’ı oturttu, konuşurken nabzını dinledi. “Tıp bilimine ilaveten, bu yaşlı adam biraz çehre okuma sanatı da öğrendi. İkiniz, yazgıda evlenip birlikte olmanın işaretlerini gösteriyorsunuz. Paha biçilmez bir doğum haritası, öyle ki ikinizin yıldızı birlikte parlıyor. Mazide mutluluğunuz sıkıntılarla doluydu, lakin gelecekte şüphesiz bahtınız açık olacak.”

Onca şey söylediği vakit, Yan Xiaohan’ın gözleri küçük bir gülümsemeyi açığa çıkardı. “Yüreklendirici sözleriniz için teşekkürler.”

Doktor tamamen odaklı bir şekilde nabzını ölçtü, ardından kısa süre sonra bilek yastığını geri çekti. “O beyefendiye sabahleyin, güz gecesi beyazını almanın bağımlılık geliştirdiğini söylemiştim. Bunu tedavi etmede ilaç dozu etkili değil, bu nedenle bundan uzak durmak için kendinize güvenmekten başka seçeneğiniz yok. Hala gençsiniz ve hayatınızın en güçlü ve dirayetli olduğu dönemdesiniz; uyuşturucu canlılığınızı biraz zayıflatabilir, ancak bir müddet dinlenmek sizi iyi edecektir. Kaldı ki, duyduğuma göre bunu yanlışlıkla almışsınız. Kurtulma düşüncesinde olduğunuzdan, ayartmaya karşı koyduğunuz ve acısına katlandığınız müddetçe, aşağı yukarı bir yıl içinde onu bırakabilirsiniz."

Fu Shen kaşları çatılmış halde “Bırakma acı verici mi?” diye sordu.

Yan Xiaohan onun üstü kapalı olarak kastettiği şeyi anlayarak elini onun elinin üzerine koydu. “Mesele değil. Ondan kurtulabildiğim müddetçe biraz acı çekmek hiçbir şey.” Diye teselli etti sıcak bir tonda.

Doktor başını salladı. “Güz gecesi beyazı tıpkı bir borç almak gibidir. Gönlünüzce kendinizi memnun etmek için para ödünç alırsınız ve ardından geri ödeme zamanı geldiğinde sizi zalimce sömürür. Bu yaşlı adam hazırlıklı olmanız hususunda dikkatinizi çekiyor. Uyuşturucu bağımlısı olma hatasına düşmek, sıradan insanların direneceği ve birlikte yaşayacağı bir şey değildir. Şayet bundan kaçınmak öyle kolay bir şey ise, o halde niçin ana cadde sefalete düşmüş hasta hortlaklarla dolu?”

Yan Xiaohan söz konusu olduğunda, sıkıntılara göğüs germek pek dert değildi. Saraya girdiğinden bu güne değin, bir bıçak dağının ve alev denizinin içinde yürüyordu. Bu yüzden azimli mizacının üzerinde durmaya hacet yoktu. Fu Shen yine de onu eziyet çekerken izleyemiyordu. “Hiç biraz hafifletme yolu yok mu?”

Doktor onu şöyle bir süzerek üzerinde gözlerini gezdirmiş ve bir salyangoz hızında yanıtlamıştı. “...Tamamıyla gidermenin bir yolu yok, ancak…

“Ancak ne?”

“Ancak sizin biraz daha sıkı çalışmanız gerekecek.”

“Ne demek istiyorsunuz?”

ÇN: Fesat oğlu fesatın saflık yapacağı tuttu hale bak. :D

“Bu yaşlı ihtiyarın gördüklerine istinaden, bu beyefendi dün gece uyuşturucuyu aldıktan sonra aşırı derecede ateşliydi(azmış yani) ve kendini dizginlemesi zordu. Bu, kişinin ruhunu sanki cennete düşmüş misali uçmasına, qi ve kanının kabarmasına ve bunu dışa taşırma arzusuna yol açan, güz gecesi beyazının etkileriyle tutarlıdır. Ondan mütevellit, eş olduğunuz için bağımlılık dürtüsü alevlendiğinde, biraz yatıştırmak için bu yöntemi deneyebilirsin diye düşünüyorum.”

“...Bu işe yarar mı?” Diye sordu Fu Shen boğuk bir sesle.

“Güz gecesi beyazının etkileri, kişinin yüreğinin hazla dolmasına neden olmaktan başka bir şey değil.” Diye ona detaylı bir şekilde açıkladı doktor. “Dünyevi mutluluk genel olarak üç katmana ayrılabilir. Birinci katman, yiyip içmenin getirdiği mutluluktur ve açlıktan kıvranırken kişinin karnını doyurabilmesi bu durumda tatmindir. İkincisi, iki insanın evlilik ahengi ile paylaştığı ve mükemmel bir şekilde birbirlerine uyum sağladığı zaman paylaşılan yatağın getirdiği mutluluktur, bu sevinçtir. Üçüncüsü ise, kişinin ruhunu altüst eden uyarıcı maddelerin etkisidir ve bu, mutluluktan havalara uçmaktır.

“Güz gecesi beyazının sunduğu zevk, yemek ve seksten çok daha ilerisini ortaya çıkarma kabiliyetine sahip, fakat eksikliği küçük bir oranda telafi edebilir. Misalen, bir kişi tatlılara müptelaysa ve şekeri azaltmak isterse, bir anda kesmesi bittabii dayanılmaz olacaktır. Git gide azaltılarak verilmesi gerekir ve ancak günler sonra sıradan bir insandan farklı olmayacaktır.”

“Anladım.” Fu Shen başını salladı. “Yoksunluğu alevlendiğinde ona biraz tatlı bir şeyler ve böylece uğraşması zor olmayacak, doğru mu?”

“Aynen öyle.” Yaşlı hekim sakalını sıvazladı. “Sadece aklınızda tutmanızı icap eden bir husus var: Onu acı içinde gördüğünüzde, zinhar güz gecesi beyazını tekrar almasına izin vermemeniz gerekiyor. Yufka yürekli olmak oldukça risk teşkil eder.”

Fu Shen bu defa hemen cevap vermemiş, bunun yerine Yan Xiaohan’a bir bakış atmak için kafasını çevirmişti.

Yan Xiaohan ona yatıştırıcı bir gülümseme gösterdi. Yüz hatları solgundu ancak özellikle sıcaktı. “Niçin bakıyorsun bana? Yüreğini yeterince katılaştıramayacağından mı korkuyorsun?”

“Evet.” Fu Shen kalkması için onu elinden çekmiş, hisli bir şekilde iç geçirmişti. “Bu tedavi senin için mi yoksa benim için mi?”

Hastaneden çıktılar, her biri böbrek bazlı erkek performans arttırıcı tıbbi malzeme içeren bir çanta taşıyordu. Yan Xiaohan haberleşme için kullandıkları yerel bir bankada Qi Prensine

 sözlü bir mesaj bırakmış, Irmaklı Tepe’de beyaz çiğ ile ilgili ipuçları ortaya çıktığını ve araştırmak amacıyla kendisi birkaç gün geride kalırken onların Jing istikametinde yollarına devam etmeleri gerektiğini iletti.

Boş zamanlarından yararlanarak ikili şehrin etrafında bir gezintiye çıktı. Nisan, baharın çiçek açması ve sıcaklığı için iyi bir aydı ve Güney bilhassa nemli ve sıcaktı. Kuangfeng Eyaleti başkente kıyasla daha belirgin lezzete sahip, her türden taze balık ve nilüfer kökü yönünden zengindi. Yan Xiaohan’ın bağımlılığı daha çözülmemiş olsa da yoksunluk harekete geçmediği zaman normalden farklı değildi. Kendi kasvetini ve depresyonunu çok iyi dizginliyordu ve, Fu Shen’le el ele dolaşırken o da bugün bununla başa çıkmanın o kadar da zor olmadığını hissetti.

Her yönü soruşturarak en nihayetinde “güz gecesi beyazı”nın ne olduğunu adam akıllı anladılar.

Menşei çiçekli, mevye veren bir bitkiydi. Efsaneye göre; Chang’e, rüyasında Aydaki Saraya seyahat ettiğini görünce, onu önceki Hanedanlığın İmparatoruna hediye etmiş ve çoğunlukla Güz Ortası Festivalinde geceleri çiçek açtığı için adını “güz gecesi” beyazı koymuşlar. Çiçekleri saf kar kadar beyaz ve meyvesi öğütüldükten sonra süt gibiydi, onu mideye indirenlerin bedenlerini ısıtıyor, başını döndürüyordu. Öz suyu, kabaca işlendikten sora afyon piposunda içilebilecek hale gelerek açık kahverengi filamentler şeklini aldığı kabul ediliyordu. İnce bir biçimde işlenmiş güz gecesi beyazı böylece kehribara benzeyen yarı saydam kahverengi bir yumağa dönüşür ve saflığı ne kadar yüksek olursa, uyuşturucunun tesiri de o denli güçlü olur. Öğütülerek toz haline getirildikten sonra, insanları kendinden geçiren o eşsiz kokuyu yayması için sadece birazcık ateşte yakılması yeterliydi. Bu, Yan Xiaohan’ın başkentte bulduğu “beyaz çiğ”in bir çeşidiydi.

Bölgede güz gecesi beyazı yetiştiren ve hatta ana caddede onu kabaca işleyen bir hayli hane vardı. Uyuşturucunun sıcak hissettiren etkisi yüzünden, genelde çiçek kulvarlarında pazarlanıyordu. Güz gecesi beyazı satan her bir genelev, gösterge niyetine girişlerine beyaz, çiçek biçiminde fener asarlardı. İyi işlenmiş güz gecesi beyazı nadide, bulması son derece zor olduğundan, insanlar arasında şöyle denirdi; “bir tael beyaz, bir tael altındır.”

Bu musibetin ortasında şansı yaver giden Yan Xiaohan’ın Irmaklı Tepe’de karşılaştığı güz gecesi beyazı yalnızca köylülerin kendileri kabaca işledikleri bir türdü ve tutuşturulduğunda fazlasıyla yabancı maddeye sahipti, keza geniş çaplı bir miktarda değildi. Eğer sahiden bahtı kara olsaydı ve işlenmiş güz gecesi beyazıyla karşılaşsaydı, çok uzun süre o binaya kapatılmıştı, bir doktora görünmek için acele etmek bir seçenek olmayacaktı - kuvvetle muhtemel büsbütün heba olacaktı.

Şehrin içine ne kadar giderlerse, gözlerine giren manzara o kadar şok edici hale geldi. Başkentteki Altın Karga Muhafızı davasıyla aynı gün, rahatsızlık panik yaratmıştı; Uçan Ejderha Muhafızı beyaz çiğe ilişkin titiz bir araştırma yapmıştı ve hepsini Saf Boşluk Manastırı’nın başına yıkmak için can atıyordu. Ancak Kuangfeng şehri içindeki bütün yolculukları boyunca kapılarına beyaz fenerler asan en az on kurum gördüler, vatandaşlar arasında kendi güz gecesi beyazını işleyen sayısız özel satıcıdan bahsetmeye gerek bile yok.

ÇN: Hesaplamalarıma göre bunlar azmış.

Makyajlı, süslü elbiseler giymiş fahişelerden ayrılmış sokakta bile, pis, paçoz, sağlığı korkunç, hala bir afyon piposuna yapışan ve bırakmayı reddeden bir dilenci vardı.

Sahne hem şatafatlı hem de etkileyiciydi, ancak tarif edilmez şekilde tuhaf ve kasvetliydi. Fu Shen bakarken bir üzüntü patlaması hissetti. “Bu gerçekten fena. Aptal bir uyuşturucu için kendini böyle harcamaya değer mi?” Diye şaşırdı.

Cübbesinin kol yeninin kapatması vasıtasıyla Yan Xiaohan diğerinin elini tuttu. “Sen onu almadın. Doğrusu şimdi biraz anlayabiliyorum. Hayat böylesine acı vericiyken, kendine bir kez mutluluğu yaşattıktan sonra artık bu dünyayla başa çıkamazsın.”

“Sana gelelim o zaman? Şu anda Cennete uçmayı mı planlıyorsun?” Diye sordu Fu Shen, pek mutlu değildi.

Yan Xiaohan ona bakmak için başını çevirdi, bakışları küçük bir tebessümle sakin ve nazikti. “Bu naçiz kimsenin ömründeki en mutlu olduğu an, seninle benim hala birbirimize aşık olduğumuz andır, Marki.”

ÇN: O. HA.

“...Hala bir zerre kadar adabın yok! Kaybol!”

Bir hovarda tarafından taciz edilmiş iffetli bir kadın gibi elini çekti ve hızla kaçtı. Kısa bir müddet sonra, Yan Xiaohan’ın ona yavaş yavaş yetişmesini beklemek için önde durdu, sonrasında elini tekrar kavradı.

Akşam vakti ikisi yemek yedi ve banyo yaptı. Her şey normaldi. Görünürde bir alevlenme belirtisi olmamakla birlikte Yan Xiaohan’ın durumu tüm zaman süresince istikrarlıydı. Fu Shen huzursuzca birkaç sefer ona durumunu sordu; ilk defa böyle bir şeyle karşılaşıyordu ve dışardan soğukkanlı görünse de aslında ister istemez kaygılanmıştı. Yan Xiaohan onun yerinde duramaz halini gözlemledi, sanki kıçında kurt varmış gibi, ve sarılmak için tüm bedenini açıkça kendine çekti. “Bana korkma dememiş miydin? Panik içinde ortada volta atan ilk kişi neden sen oluyorsun?”

“Sen ne zırvalıyorsun be. Ben de korkuyorum.”

“Neyden korkuyorsun?”

Alaycı bir tavırla, “Bu Marki’nin seni memnun edemeyeceğinden korkuyorum.” diye yanıtladı.

Yan Xiaohan kıkırdama krizini bastırarak, başını diğerinin boynunun yan tarafına gömdü.

Güldü durdu, sonra aniden içine çok yumuşak bir soluk çekti.

“Ne oldu?” Fu Shen tezce sordu.

“Sorun yok. Gergin olma.” Yan Xiaohan adamın elini tuttu ve kalbinin olduğu yere bastırdı, atış hızının gittikçe arttığını hissetmesini sağladı. “Alevleniyor… hh, yine de buna zar zor katlanabilirim.”

Gerçi, çok geçmeden, katlanamadı.

Şiddetli çarpıntıya eşlik eden, sanki sonsuz karıncalar ısırıyormuş gibi acılı bir kaşıntı kalbinde baş gösteriyor ve derhal takiben bütün bedenine yayılıyordu. Uzuvları bilinçsizce titremeye başladı, kasları seğirdi ve Fu Shen tarafından çarçabuk yakalanmak üzere tüm benliği istemsiz olarak öne doğru yığıldı.

Kollarındaki zatın ardı arkası kesilmeksizin titrediğini hissedebiliyordu. “Şu an nasıl hissediyorsun?” Diye mırıldandı.

Yan Xiaohan hayat kurtaran bir dala tutunur gibi tutundu ona, mırıldanırken dişleri takırdıyordu. “...Soğuk.”

Diğeri parmaklarını iç içe geçirirken Fu Shen bir kolunu onun etrafına doladı, sıcacık avuç içi, buz parçacıklarına benzeyen parmak eklemlerini kavradı. Yan Xiaohan içinde yarış eden kuraklığı bastırmak için elinden geleni yapmış, çabasının yüzde yüzünü Fu Shen’i kazara incitmekten kaçınmak için elinin kuvvetini dizginlemeye harcamıştı. Lakin gözlerini kapattığı anda, o geceki kapana kısılmış canavarın beyhude mücadelesine benzer duruma geri döndü.

“Korkma. Ben buradayım.”

Fu Shen ayartıcı olduğu kadar rahatlatıcı bir şekilde yavaş yavaş onun belkemiğini sıvazladı, ve kulağına nadir kullanılan, nazik ve pürüzlü bir sesle fısıldadı. “Endişen olmasın. Seni derhal sıcacık yapacağım.”

Yan Xiaohan yanlış konuşmamıştı; güz gecesi beyazının onda bıraktığı etkiler, Fu Shen’in onun etine ve kemiğine kazıdığı yedi yıllık takıntıyla sahiden karşılaştırılamazdı.

Adam onun dantianında pek çok alev yaktı, git gide daha fazla ve daha fazla kavruldu, ancak teslim olmaya hiç de istekli değildi. O nasırlı, yumuşak yahut narin olmayan fakat anormal derecede becerili eller teker teker birkaç akupunktur noktasına vurdu. Gergin kaslarına masaj yapar gibi onu yoğurmak için makul bir güç kullandı.

Huzur veren memnun olma hissi, inanılmaz derecede kuru, kavrulmuş ağzına ansızın damlayan tatlı, durmaksızın yağan yağmur damlaları gibiydi. Acıyı söndürmeye kafi gelmese de, kısa bir süreliğine ölümün eşiğinde çırpınmasına izin verdi.

Pek gergin olmayıp biraz rahatladıktan sonra, Fu Shen onun sırtına yaslamak için bir yastık aldı. Yan Xiaohan’ı yatak başlığına yaslamak istemişti ancak beklenmedik bir şekilde adam ona tutundu ve hiçbir suretle geri bırakmadı. Tek yapabildiği bıkkınlıkla gülümsemek, onunla uğraşırken belindeki kemeri çözmekti. “Çok yapışan. Sarılmayı bu denli mi istiyorsun?”

Kılıç ve dizginler tutmuş, Kuzeyin ögeleri ve kanla lekelenmiş o eller, özünü etkileyen öpücükler ve mahrem fısıltılar, onu rahatlıkla Cennete gönderdi.

Dayanılması güç olan sabırsızlık, bu azıcık tatlılık sayesinde şimdilik duruldu. Yan Xiaohan’ın belli bir süreliğine nefesi kesildi, sonra güç kanaat bir nebze ayıklık kurtarabildi. Yaşlı doktorun “şekeri kesme” teorisini anımsadı, bunun gerçekten de biraz mantıklı olduğunu hissetti… lakin insanlar için de ayırılması gerekiyordu. Eğer bunu bir başına yapmış olsaydı, Fu Shen’in oldukça göze çarpan neticelerini şüphesiz elde edemezdi.

Fu Shen birdenbire onu bıraktı, bir şey almak için yataktan eğildi sonra da yatak başlığındaki tütsü kabını bir şeyle doldurdu.

Yan Xiaohan eylemlerini izledi. “Ne koydun oraya?” Diye sordu gecikmeyle.

“Sıcaklığı arttırmak için zararsız ufak bir koku.” Fu Shen’in dudaklarının köşeleri yukarı kıvrıldı, o fazlaca iğneleyici, buz gibi soğuk yakışıklılık gülümseme sayesinde yumuşamış, havaya yayılan kokudan daha da büyüleyici bir şekilde ayartıcı hale gelmişti. Sakin sakin kendi kıyafetlerini çıkardı, Yan Xiaohan’ı indirdiği göz kapaklarından öpmek için üzerine hareket etti. “Haydi. Bu defa sana çok daha hoş bir tat vereceğim.”

Misk kokulu sis etrafta kıvrıldı.

Tütsü kabı sonunda sönene kadar, bütün gece boyunca yandı.

Yan Xiaohan yorgunluktan ölü gibi uyuyan yanındaki Fu Shen’i kucaklıyordu ve kalbi hüzünlü duygularla dolu bir şekilde, hafifçe buruşmuş kaşlarının arasına bir öpücük kondurdu. Başta doktorun teorisinin ancak zihinsel bir rahatlık vereceğine inanmıştı, ancak beklemediği şey, uyuşturucu özlemini tekmelemek niyetiyle Markilerinin bu kadar uçuk hileler ve yöntemlere sahip olmasıydı.

-----------

Bölümün sonu.

Yazar şöyle diyor: Tüm okuyucuların IQ’larının online olduğunu biliyorum ama her ihtimale karşı ciddi bir açıklama yapmak istiyorum: Bu romanda bahsi geçen güz gecesi beyazı bir haşhaş modeli olarak uyuşturucuya benzer hayali bir madde tipinde kullanmıştır. Tıbbi belirtileri, bağımlılık mekanizması ve yoksunluk tutumu, hepsi uydurmadır ve gerçek bir dayanağı yoktur. Gerçek uyuşturucu bağımlılığı özlemi bu romanın tasvir ettiğinden daha korkunç. Hiçbir suretle denemeyin. Hayatınıza değer verin ve uyuşturucu maddelerden uzak durun. 

BlackBerry: Yazara sonsuz kez katılıyorum.

Oy verip yorum yapmayı unutmayın.



Yorumlar