Önceki | İçindekiler| Sonraki
Keyifli okumalar.
--------------
“Sen…” Yan Xiaohan kekeledi, ağzı açık kalmıştı. “Bunu… bir kerecik daha söyler misin?”
Fu Shen ona çileden çıkmış vaziyette baktı. Uzunca bir zaman geçti, sonra iç çekti, iki kolunu da ona uzattı. “Buraya gel.”
Yan Xiaohan onu gevşek bir biçimde kucaklarken güce benzer herhangi bir şey kullanmaya cesaret edemedi. “Tekrar söyle.”
İlk seferde düşünmeden ağzından kaçan bazı kelimeler tekrar söylendiğinde farklı bir hissiyat uyandırmıştı. Fu Shen nadir bir utançla kızardı, kalın tenli yüzü al al oldu. “Git başımdan. Gürültü yapmayı kes.”
Yan Xiaohan ellerine biraz güç ekledi. “Tekrar söyle.”
“Bir çiğdeci ruhu¹ tarafından ele mi geçirildin?” Fu Shen diğerinin ellerini omzundan savurmak için özel bir teknik kullandı. “Hadi kalk. Gidip yeğenini görmek için hazırlan ve ortalığı karıştırmayı bırak.”
Elleri boşluğa düşen Yan Xiaohan’ın dehşetini ifade edecek kelimeler yoktu. Fu Shen başını düşünceli bir halde eğmiş, kendi yakalarını ve kol manşetlerini düzeltmişti. “Vicdan azabı çekmeye veya pişman olmaya gerek yok” Dedi bir anda. “Seninle tanışabilmiş olmak, üç ömür boyu sürecek bir nimete değer.”
[ÇN: Ben düştüm burda naptın FuFu *o*]
Daha sözlerini bitirmemişti ki Yan Xiaohan ansızın onu yumuşak çarşafların üzerine sermiş, gergin yaşlı beli ağır yükü taşıyamadığından yüksek bir ses çıkarmıştı.
Adam yüksek bir görüş açısından gözlerini ona dikti, kurnaz bir sırıtış gözleri boyunca dolaştı, tıpkı parlak yıldızlar saçılmış zifiri karanlık bir gökyüzü perdesi misali. Bir saniye içinde Fu Shen Yan Xiaohan’ın gerçek olarak dağlarından derinliklerinden çıkıp gelmiş güçlü bir huli jing reenkarnasyonu olabileceğini düşünmüştü. Görünüşünün gün batımı kadar enfes ve büyüleyici olmayan tek bir yanı yoktu, lakin kadınsı niteliklerin minicik bir izine sahip değildi. Dudaklarının kıvrımında yanı sıra gözlerinin köşelerindeki küçük kıvrımda gün batımı kadar baştan çıkarıcı bir eda vardı ve hafif biçimde kalın kirpiklerinin kavisi bile kişiyi öpmeye teşvik ediyordu.
İç geçirir misali, “Yegane dileğim kalbinin benimki gibi olması.” diye konuştu.
Fu Shen onun hayvani, yırtıcı duruşu tarafından aşağıda tutuluyordu fakat, rahatsız hissetmiyordu. Belki de yüreğinde adamın ne olursa olsun onu incitmeyeceğini biliyordu. Hata bir elini kaldırmış ve yüzünü avuç içine almıştı, rahatlattı, parmak uçları nazikti. “Cidden anlamıyorum. Sen kendini para ve görünüm sahibi, yüksek bir mevkii ve ağır bir otoriteye sahip olarak tanımlıyorsun ve gelecek için sonsuz imkanların var. Niçin hala kimsenin senden hoşlanmadığını düşünüyorsun ki?”
“Yanındaki zat mücevher olduğunda, kişi kendini pislik zanneder.*” Yan Xiaohan elini tutup hevesle yüzünün yan tarafına bastırdı. “Ve bunun sebebi sen çok müthişsin.”
Fu Shen’i karşılaştırmakta zor duruma sokan şey, sırf aile geçmişi ve memurluk pozisyonu gibi dış etkenler değil doğası ve kalbinden kaynaklanıyordu. Yan Xiaohan hor görülmüş ve şüphe duyulmuştu, ancak bu sıkıntıların üstesinden gelmişti – ve Fu Shen’in yapabildiği gibi sonsuza kadar öyle yapamayacağını biliyordu. Merhametli bir asilzade, kaymaktaşı bir ayın ihtişamı gibi olmuştur; tüm ömrü boyunca onlardan birisine rastlamayabilir, ancak uzak bir mesafeden izleyip bekleyebilirdi. Dokuzuncu Cennetin ışıltılı ayının bir gün kollarına düşeceği gibi ölçüsüz bir ümit beslemeye hiçbir zaman cesaret etmemişti.
Fu Shen güldü. “Nihayetinde kim kimi büyülüyor… Tamam, hadi, tebrik etmek için Prensin Malikanesine gitmemiz lazım. Peşinen yaz bunu bir kenara; geri döndüğümüzde bu borcu seninle halledeceğim.”
“Hala neyi halletmek istiyorsun?”
“Ne sanıyorsun?” Fu Shen şeytani bir tavırla sırıttı. “Seni sert bir dayakla adam etmezsem, burada nihai patronun kim olduğunu hatırlayacağını sanmıyorum.”
“……”
Qi Prensi’nin Malikanesinde.
Qi Prensi Su Yunduan, karısının ağabeyinin geldiği haberini aldı ve acele ederek giriş salonundaki misafiri karşılamaya gitti. Umduğunun aksine, ilk rastladığı şahıs Yan Xiaohan olmuştu ve takiben duraksayıverdi. “...Bay Yan, Marki Fu.”
“Majestelerini tebrik ederim.” Fu Shen ellerini birleştirdi. “Bir kız evlatla kutsandınız.”
Prens, kafasına çarpan şoktan duygularına geri dönerek ve yüzünde bir tebessüm takınarak bilinçsizce yapılan jeste karşılık verdi. “Çok teşekkürler. Siz ikiniz, rica ediyorum içeri buyrun .”
Fu Shen sahiden Qi Prensi ile pek hısımlık kurmamıştı. Seçkin konumuna istinaden, herhangi birisiyle fazla yakın olması iyi bir fikir değildi. Üstelik Prens ve o aile olarak farz edilseler bile, tipik olarak ciddi bir hareket eksikliği sonucu ikisi bizzat buluştuklarında olağanüstü yabancı kalıyordu.
Bu önemli anda öngörüsü devreye girdi. Yan Xiaohan asırlardır sarayda bulunmuştu ve uzun zamandır herhangi biriyle tanışabilme ve aşağı yukarı herhangi bir şey üzerine konuşabilme yetenekleri mükemmeleşmişti. Fu Shen’in söyleyecek bir şeyi olmadığını fark edince üstü kapalı bir uzlaşmayla sohbeti devraldı.
Prens Fu Shen’e karşı pek bir hürmetli olurken Yan Xiaohan’a kalan yalnızca ihtiyatlı yaklaşmasıydı. Uçan Ejderha Muhafızı İmparatorun kişisel muhafızıydı, yani Yan Xiaohan bittabi İmparatorun adamıydı. Neden Fu Shen’le birlikte emsalsiz bir biçimde ziyarete geldiğini anlamasa da, bu muhakkak onu tebrik etmek için değildi. Prens ilk başta Yuantai İmparatorunun onların birlikte Jingchu’ya gitmelerini ayarlamasından dolayı huzursuz olmuştu ve şu anda hayal gücü her zamankinden daha fazla yoldan sapıyordu, konuşmasının tamamı istemsizce bir yetkilinin ritminde gerçekleştirdi.
Biri içerde biri dışarıda olmak üzere iki insanın tanımlanmış bir iş bölümü ve koordine edilmiş sözsüz bir bağlantısı vardı. Aynı anda, Fu Shen de bir “koca” imajına ve saygınlığına sahip değildi; buruş buruş minik bebeği gamsızca incelemeyi takiben Fu Ling’in nasıl olduğunu sorduktan sonra, bir göz atmak için başını çevirdi. Amanın. Bu Mart ayının buz gibi soğuk baharıydı, ancak, Prens aslında sırtında birkaç damla ter dökmüştü.
Yan Xiaohan’a bakıverirken gülümsemiş, çok fazla oyalanmamasını ima etmişti ona.
[ÇN: Bu şey değil mi ya: “Hadi kalkalım artık aşkım” bakışı jfbjfhmsjfjh]
Yan Xiaohan içgüdüsel olarak mesajı aldı ve konuyu kısa ve öz şekilde aile hayatı hakkında bir muhabbete çevirmesiyle Fu Shen laf arasında söylemeyi ihmal etmediği bir fırsat yakaladı. “Aile arasında kibarlığa lüzum olmaz. Biraz daha yük üstlenmesi ve gelecek aya Jingchu’ya yapılacak ziyarette bu üyemize² göz kulak olması için Majestelerine güvenmem gerekecek.”
Prens onun ne çeşit bir “göz kulak olmak”tan bahsettiğini hemen idrak edememişti, Bir müddet tamamen dumura uğradıktan sonra güç bela bir gülümsemeyi çıkardı. “Sözlerininiz çok ağır Marki. Epey uzağa gidiyoruz, Bay Yan’ın yeteneklerine güvenen bu Prens olmalı.”
“Bu üyemiz…” Statü farklılığı çok yüksek olmadıkça, hangi şerefli adam dışarıdan görünüşte kendisinin karısına benzer bir rütbede olduğunu kabul etmeye istekli olurdu? Büyük Zhou erkeklerin evlenmesine müsaade vermişti, fakat bu hala “kocanın” dünyasıydı. Prens sanmıştı ki, İmparator Yuantai evlilik yaptırımı uyguladığında onun asıl gayesi Fu Shen’i “karı” yapmaktı. Fu Shen onun huzurunda böyle bir şeyi söylemesi Yan Xiaohan’ın itibarını düşürmek için mi yoksa İmparatorun suratına tokat atmak için miydi?
Kuşkulu tepkisi iki adamın gözlerine düştü. Fu Shen buna bayağı üzülmüştü, Yan Xiaohan ise az daha “oh olsun” diyecekti ki kendini tuttu. Kuru kuru öksürdü.. “Zahmetiniz için teşekkürler Prens ve Zevce. Uzun vakittir sizi rahatsız ediyoruz, bize müsaade artık.”
Prens zaten onların acele edip oradan cehennem olmaları için can atıyordu ve sonunda iki büyük tanrının gitmelerini istemeden önce onlara birkaç sahte nezaket sözleri verdi. Yatak odasına geri dönünce, duruşunu hiçe saydı ve kıçının üzerine cuk diye çömeliverdi, düpedüz bitap düşmüş, uzun bir soluk verdi.
Bu vuku bulduğu gibi Fu Ling anında uyandı ve arkasını döndü. “Neyiniz var Prens?” Diye sordu endişeyle.
“Ağabeyin, acaba o…” Prens sormakta tereddüt ederek duraksadı. “... meşru olarak bir kesik kollu mu?”
“Nasıl olabilir bu?!” Fu Ling derhal bağırdı. “Eğer ki gerçekten Longyang tercihine sahip olsaydı, o zaman işler kolay olurdu! Ne diye Majestelerinin Mahkemenin kan tazısı kabadayısıyla evlilik yaptırımı vermesini beklesin ki?!”
Bunun gerçekten onu kızdırdığını görünce Prens, düşünmeden elini onun üzerine koyup teselli etti. “Kızma, kızma. Bu sadece benim düşüncesiz bir sorumdu. Sadece bugün birlikte ziyarete geldiler ve Marki Fu müphem bir şekilde konuştu, ki düşüncelerimi saptırdı.”
Fu Ling nefret dolu bir vaziyette yatağa yumruğunu vurdu. “Hepsi o Yan denen adamın zorlamasıyla yapılmış olmalı!”
Yan Malikanesi.
Fu Shen saç tokasını ve kıyafetlerini değiştirmiş, uzun saçları gevşekçe omuzlarına dağılmıştı. Yeri gelmişken, “Qi Prensi hakkında ne düşünüyorsun?” diye sordu.
Yan Xiaohan bir anlığına düşünürken o saçının bir tutamını parmağında döndürdü. “Uyanık ve ihtiyatlı.”
“Mn. Aynı zamanda şüpheci. Babasıyla aynı kalıptan çıkmış. Lafı açılmışken, yeğenim annesine benzemiyor, daha ziyade babasına benziyor. Çene ve göz yapıları aynı… ah?”
Birden konuşmasını yarıda kesip, Yan Xiaohan'ı çenesinden tutup aşağı yukarı her tarafına bakmak için uzandı. “Şimdi fark ettim de, çenen ilginç bir şekilde onlarınkine benziyor.”
Yan Xiaohan, “‘Eğer bir aileye evlilik yoluyla girmek istemiyorsan, asla kapıdan geçemezsin,” diye buna derler.” diye manasızca bir şeyler geveledi.
Fu Shen sırıttı. “Yine “aile” mi oldu şimdi? Daha önce bana öfke nöbeti püskürten, ne olursa olsun dışarı çıkıp onlarla buluşmayı reddeden kimdi?”
Yan Xiaohan sinsi sinsi dudaklarından öptü. “Sen cömert birisin, Bay Marki. Benimle uğraşma hm?”
“Acınası.” General Fu’nun taştan bir kalbi vardı ve hiç de etkilenmedi. “Geç bu daramatize etmeleri. Bugün sahiden dersini alman gerekecek.”
Komodinden gelişigüzel bir kitap aldı ve Yan Xiaohan’ın kollarına fırlattı.
Çivit rengi kapağıyla oldukça ince bir ciltti, başlığında beyaz imzayla Kar Eriği Kulübesi Denemeleri yazıyordu.
Yan Xiaohan bundan ne anlam çıkaracağını bilmiyordu. Üstüne pek durmadan ilk sayfasını açtı, üstünkörü göz gezdirdi ve anında “dünya, içinde yaşayan erdemler vasıtasıyla güzelleşir, ve bir diktatör insanları dolandırır” cümlesine hayret etti.
“Bunu yanlış görmüyorum değil mi?” Bir kez daha yazarın kim olduğuna bakmak için kapağı çevirdi. “Kraliyet Müfettiş Temsilcisinin evinde yasaklı bir kitap mı saklanıyordu? Nerden buldun bunu Marki?”
“Geçen kış Kuzey Yan’a geri döndüğüm esnada, Kuangshan Koleji davasında çalışmıştın değil mi?”
“Ben de bu “Bay Xixian” nerden tanıdık geliyor diyordum. Demek oymuş.” Diye anımsadı Yan Xiaohan .
“Bay Zheng Xixian, İmparatorluk Denetçisi Gu Shanlu’nun saygıdeğer bir hocasıdır. Denetçi Gu’ya Doğu Tatar elçisi davasında borçlu kaldım; hocası bir yasağı çiğnemiş olsa bile bu, cezası ölüm olacak bir suç değil. Hapishaneye kapatıldığı süre zarfında yeteri kadar acı çekti. Yani, senden istediğim küçük bir müdahale yapman. Biraz yüce gönüllülük edip yaşlı adamı salıverir misin?”
Yan Xiaohan’ın gözlerindeki sıcaklık yavaş yavaş soğudu.
“Jingyuan.” Gözlerini indirmiş, bakışlarını sayfadaki mürekkepli yazıya sabitlenmişti. “Sahiden de unuttun mu yoksa mahsus bana hatırlatmak mı istiyorsun?”
“Ne dedin?”
“Jin Yunfeng davası.” Yan Xiaohan gözlerini kaldırdı. Sanki donmaktan buğulanmış gibi görünüyorlardı. “Neden, yedi yıl sonra, hala ona denk bir olayı beni denemek ve sınamak için kullanmak istiyorsun? Eski alışkanlıklarıma geri dönüp sırtına başka bir bıçak saplayacağımdan korkmuyor musun?”
Normalde biri onunla bu şekilde konuşmaya cesaret etseydi, çoktan Fu Shen yüzüne kocaman bir tokadı geçirirdi. Ancak bugün, olağandışı biçimde aklı başındaydı, sinirlenmedi ve sadece barışçıl bir tavırla konuştu. “Fazla kafaya takıyorsun. Niyetim seni sınamak değil, sadece bir şey sormaktı. Bu olmaz mı?”
“Benden başka bir adam için bir şey istiyorsun. Hayır.” Diye yanıtla Yan Xiaohan mutsuz bir şekilde.
Az daha öfkeyle suratını ekşitecek olan Fu Shen zar zor bunu bastırmayı başarabildi. “Anlaşacağız o halde. Seni ödüllendirmeme ne dersin?”
“Ne ödülü?”
“Sana iki asma yeşim kolye verdim. Bu işte bana yardım et ve bu iki kolye makbuz olarak sende kalsın. Birer parça bu iyiliğe eşittir: dünyevi bir şey olduğu müddetçe razı olmayacağım hiçbir şey yoktur. Bu nasıl?”
Sanki semanın tepesinden bir yıldırım gelip onun üzerine çarpmış misali, Yan Xiaohan’ın tüm kişiliği olduğu yerde buz tuttu.
Kendi sersemlemiş sorusunu bön bön dinlerken şuuru bedeninin dışına akıyor gibiydi. “Diğer iyilik… nedir?”
Fu Shen kendi sözlerini on geri fırlattı. “Jin Yunfeng davası. Neden, yedi yıl sonra, hala hatırlamıyorsun?”
Her şeyi biliyordu.
Laçkalaşmış görüşü yavaş yavaş odaklandı, Fu Shen’in sureti gözlerinde netleşti de netleşti, ardından da hepsi kalbinin derinliklerine işlendi. Sanki ilahi bir silah gümleyerek yere inmiş, emsalsiz bir güç kullanarak, bütün eski, bastırılmış yaraları silip temizlemişti.
O ışıksız pişmanlıklar ve kederler, parlak ışık hüzmesi sayesinde nihayet parıldamış, hemen arkasına tıpkı gürleyen rüzgarın bulutları parçalaması gibi dağılmışlardı.
Bir günde birkaç kez dili tutulmuş hale gelmek Yan Xiaohan’ın daha önce hiç yaşamadığını iddia edebileceği bir şeydi. Tam o anda, sabahleyin Fu Shen’in tüm söylediklerini ve eylemlerinin arkasındaki sebebi anlayıverdi.
Ona kendi benliğini veriyor, iki eliyle tüm kalbini sunuyordu.
Kimse diğerinden önce gelmiyor, kimse daha değersiz değildi. Bunun olması önceden yazgıda belirlenmişti, ve kader tarafından kararlaştırılmıştı, zira onlar Cennette yapılmış bir eşleşmeden başka bir şey değildiler.
Aniden Yan Xiaohan’ın nefesi bir tempoda düzelmişti. Ağzını açtığı anda, sanki boğazından kum geçmiş gibi çatlak, hatta ince bir titreme taşıyordu. “Bu bir anlaşma mı?”
“Mhm.” Fu Shen hafifçe gülümsedi. “Dünyevi herhangi bir şey, reddetmeyeceğim.”
------------
Bölümün sonu.
¹Bir kuş türü. İstilacığıyla bilinir.
² “Member of our” kelimenin tam anlamıyla bizim üyemiz olarak Yan Xiaohan’dan bahsediyor.
Yazar diyor ki: Dünya Masallarının Hesabı kullanıldı: “Etraftaki herkes mücevher olduğunda, kendimi pislik gibi hissediyorum.” Kimse Bay Yan’ın gözlerini kapatıp General Fu’nun sözlerini başından savacağına inanmasın. Fu Shen’in uzunluğundan daha büyük olan, onun önceden kurulmuş first love’u + fanboy’u + boyfriend’i filtre lenslerini kazandı.
[ÇN: Yazarın sonda ne cehennem demek istiyorsa artık pek anlamadım ama hepimizin bildiği kelimeleri de çevirme gereği duymadım sorry]
Oy verip yorum yapmayı unutmayınnnn!!
Önceki | İçindekiler| Sonraki
Yorumlar
Yorum Gönder